20 Eylül 2014 Cumartesi

ÖYLE YÜREKTEN...



Yürek…

Kalp kelimesinin tıbbi tınısının yanında bana daha fazla şey çağrıştıran o kelime…

Kalbin cesaretle ilgili adaşı... Cesaret soslu kablolu yaşam aparatı…

"kalbim etten bir organ sadece, kalbim yüreğim olur sen gelince" buyurmuş Yılmaz Erdoğan zamanında.  Ne demiş adam: "kalp", "yürek"!

"bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani kalpte" mi demiş Nazım Hikmet? Ne kadar sakil durdu. "bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte, yani yürekte" demiş o yüzden.

Kalbe ne olur? Çarpar, tekler, By-Pass olur, çok koşarsan tavana vurur, çok yersen sıkışır: güp güp güp...
Yüreğe ne olur peki? O sever, çırpınır, kabına sığmaz, midede uçuşan kelebeklere finansörlük yapar, bazen acır: güp güp güp...

Daralır bazı bazı...

Bir de onu sarmalayan göğüs kafesi üstüne sonsuz ağırlıkta yükler koyuldu mu, iyice daralır.
"geçecek hepsi" dersin... "hepsi geçecek"...

"yüreği temiz tutmak için sorular sormak yeterlidir… Der Boris Vian

Kalp kelimesinin bütün dillerde karşılığı vardır.
Ama yürek, hisli kelime derler ya, aynen öyle. Yoktur. Anadili Türkçe olmayan anlamaz yürek kelimesinden.
Varsa çevirilerini bilen, aydınlatırlarsa sevinirim. Benim kalbimle sorunum yok ama “ah şu yürek…”

Kendisiyle ilgili bir talebim var: yerini değiştirebilelim bunun. Ne bileyim, sağ tarafa aldıralım mesela.
Mideye doğru sarkabilir. Ciğerle dost olabilir.  Omuzda durabilir.
Zira olur olmadık kişiler tarafından bilinir oldu yüreğin yeri. Gelen geçen kırıyor. Olmuyor anasını satayım.

Canımdan önce bunu koruyacağım diye ebem yıllardır dökmediği yaşı döktü. Anladık söküp atamıyoruz ama yerini genişletelim bari. Durduğu yerde aldığı darbeden sersem oldu yavrucak. Bi' de görsen, korkudan küçücük kaldı zaten. Titrek bir şey oldu.

Aptal yahu, iki muhabbet etse "ehele ehele burdayım beeen!" diye bağırıyor. Yazık lan.

Yürek meselesi hassas bir şey bazen koca bir bedende serçe kadar, bazen kuş gibi bedende aslan kadar şu yürek. 

Bir hikâye vardır. Kedi korkusundan devamlı endişe içinde yaşayan bir fare vardır. Bir büyücü fareyi görür, fareye acır ve onu bir kediye dönüştürür. Fare, kedi olmaktan bir zaman mutlu yaşar fakat bu kez de köpekten korkmaya başlar. Büyücü bu kez onu bir kaplana dönüştürür. Kaplan olan fare, belli bir zaman sevinir fakat sonra avcıdan korkmaya başlar. Büyücü bakar ki, ne yaparsa yapsın farenin korkusunu yenmeye imkân yok. Onu eski haline dönüştürür. Ve der ki,

"Sen cesaretsiz ve korkaksın. Sende sadece bir farenin yüreği var…” 

fareler yürekli midir bilmiyorum ama hikâye buna benzer bir şeydir.

Yürekli olmak sadece korkmamak değil elbette, aynı zamanda kendi aynamızda kendimizi nasıl gördüğümüz ve kendimize biçtiğimiz konum ile de ilgili bir şey.

Doğarken yürek mi yedirmişler bilmiyorum ama yaşamda yüreğimi sıkıştıran kocaman tek bir korkum vardır ne dile getiririm ne akla… Yaşamda şanslı olmayı dilediğim tek şeydir. Benim yüreğim bir ona sıkışır.  Şanslı bir ana olmak ne başarılardır, ne mevkilerdir. Bazı acıların sizden teğet geçmesidir.

Yürekli insan, yürümeye yüreği olan kimsedir benim için.

Yürek bir insan için fazladır paylaşılmalıdır kanımca.

Kalbinizi tedavi ederler yüreğinizin tedavisi zordur fikrimce…

Evlat yüreğin en güzel odasıdır ama odası boldur meretin durmaz çarpar illa…


Hamiş; her gördüğünüz yüreğe hoyrat davranmayın arkadaş. Bir de bu satırların yazarının şu anki akıl sağlığından emin olmayın. Yüreği az sıkışık olabilir, ne bileyim oğlu uzakta olabilir ya da bir şey demek istiyor susuyor olabilir… Ama bu satırları yazanın dediğine güvenin derim her koşulda yüreği ile barışıktır kendini kırar yüreğine dur demez. 

Ve varsa bir yüreğiniz “yürek”… “cesaretli” olmak demektir hatırlatırım…

Anmadan bitmez bu yazı "yürek" darmaDUMAN bir şarkıdır aynı zamanda...