Söylemediklerim var…
Gerçekleri söyleyememekten mustaribim
dostlar…
Çünkü söylenmiyor. Yaşamın,
yaşamanın kuralı bu…
Görüyor, biliyor ve
susuyorsun… Oyunda kalmanın kuralı bu…
Ve herkes aynı dertten
sıkıntıda…
Peki, o zaman… Herkes aynı
dertten sıkıntı da ise buna neden olan diğer “herkes” KİM?
Çantamın içinde çerçöp
birikir bazen. Ben de ara ara çantamın içini dışına çıkararak iyice silkelerim.
Uçup gider pislikler, bir daha birikene kadar. Kendimi de, aynı böyle, iç dış
değiştirmek istiyorum. İçimi, iç astarımı, dışarı bırakmak istiyorum.
Çünkü içimde günbegün
biriken söyleyemediklerim var.
Kalem işlemez, varsa kelime
ordularınız aciz kalır söylemek istedikleriniz karşısında, diliniz çözülse bile
söylemek istediklerinize uygun kelime yoktur lügatınızda. Sonra türlü türlü
haller hâsıl olur, kırar döker, yakar kavurursunuz herkesi, her şeyi...
Bir türlü söyleyemezsiniz
yine de...
Söylemek istediklerime
karşılık yok dinine yandığımın alfabesinde…
Kanımca dünyanın en büyük
konforudur birinin sizi anlaması. Siz bir şey demeden durumu kavraması… Ama
benim söyleyememe sıkıntım çok bununla alakalı değil. Yakın plan çekimde
söyleyememeye alışığım…
Rahmetli babam; sen
isteyince kıymeti kalmaz… Sen bir şeyi istemeden yaparsa seni sevdiğini
söyleyen kişi “o değerli”dir demişti. Bende bu cümleyi sıkı sıkı sakladım. O
nedenle yakınım olup derdimi, sıkıntımı anlamayan, anlayıp oralı olmayan
insanlarımla ilgili değil söyleyemediklerim onun devası “psikoloji” de… Hatta
anlayıp kendince bana had bildirenlerle hiç alakalı değil söyleyemediklerim
evvallah “Ben bir yolunu bulurum”
Söylemediklerim insanların,
birkaç adım mesafede duran yakın ve uzak tanıdıkların, tanımadıkların sürekli
yineledikleri ve kendilerinden başlayarak tüm dünyanın bugün ki mevcut düzene
gelmesine sebep olan tavırlarında…
İnsanlar birbirini sevmiyor…
Bunu bana lütfen 3 yaşında
bir çocuğa anlatır gibi anlatın…
Birbirleri hakkında
konuşuyorlar, birbirlerine zarar veriyorlar, birbirlerini kıskanıyorlar…
En olmaması gereken ortamlarda
bile bu düzen işliyor… Sevgi dolu kucaklaşmalar ve “canım”ların hava da uçtuğu
saygı dolu ortamlarda bile bu düzen böyle işliyor…
Arada “sahici” “harbici”
abiler ve ablalar çıkıyor elbette…
İçleri güzel, kendileri
güzel… Onların varlığı bu dünyayı yaşanır yapıyor zaten…
Onlarda bunun farkında
oluyor çoğu zaman… Sıcacık dostlukları oluyor… Her zaman herkese bir adım ötede
oluyor onlar… Onlar siz demeden sıkıntınızı anlıyor, insanları olduğu gibi
kabul edebiliyor… Taşıdıkları birçoğumuzdan daha olmuş ruhlarıyla yaşama bir “gülümseme”
mesafesinde duruyorlar…
Hırslarını, egolarını
kontrol edebiliyorlar… Ya da yaşamın bir yerinde bu fazlalıklardan kurtulmuş
oluyorlar…
Bulundukları ortamda şimdi
neye alınır, kime gerilir, kimin başarısını kıskanır ne zaman “Ama BEN!” der
diye beklemiyorsunuz…
Ben söyleyemediklerimi bir
yana bırakıp; söyleyebildiklerime birkaç şey demek istiyorum…
Yaşamıma eli dokunan… Uzakta
km’lerce ötede iken beni unutmayan dostuma, yakında sıkıldığımı sesimin
renginden anlayan yürek kardeşime, doğurduğundan beri başına türlü işler açtığım
o güzel kadına beni anladıkları için teşekkür ediyorum…
Kalp kırmak çok kolay… İnsan
üzmek çok kolay…
Başarı elindeki kumandayı
doğru kullanmakta…
Tüm yaşamınızı “iyilik”
içinde geçirdiğinizi sanıp “koskocaman” bir ego yığını olabilirsiniz…
Çünkü insan en çok kendine “KÖR”
dür…
Gözümün açılması
dileklerimle…
Saldım balonu gitti....