Korkak işidir… Yiğit olan
varsa lafı insanın yüzüne DEDİ/ KODU yapar…
Ne çok dert açar başa şu
dedikodu/ gıybet… Kitapta bile yeri var… Namazlar kılarız, oruçlar tutarız,
örtünürüz, saçımızın kılı görünmez, zina
etmeyiz ama iş dedikoduya gelince sınavdır… Tutamayız dilimizi… Kanımca insanın
iyiliği en çok bunla sınanır…
Türlü türlü bahane buluruz…
-Ama bunlar “gerçek”
dedikodu değil ki!
-Ben bunları onun yüzüne de
söylerim! (ben en çok bunu kullanırım mesela)
-Ay şurda iki sohbet
ediyoruz, ne konuşacaz işte, o / bu… (!)
Vs vs.
Sonuçta bu dedikodu denen
şey bulunulan ortamda olmayan biri hakkında şikâyetlerimizi,
kıskançlıklarımızı, sıkıntılarımızı bir diğerine /lerine aktardığımız,
aktarırken de zevkten dört köşe olduğumuz eylemdir…
Dedikodu nefret edenler tarafından
çıkarılan, aptallar tarafından yayılan, gerizekâlılar tarafından inanılan
birşeydir.
Herkes herkesin dedikodusunu
yapar… Evlat; ana babanın… Ana baba; evladın… Eşler birbirinin, Kardeşler bir
diğerinin, dostlar dost dediklerinin, arkadaşlar herkesin… Alt kat üst katın,
üst kat yan dairenin… Patron çalışanların, çalışanlar illaki patronun… Öğretmenler
öğrencilerin, öğrenciler öğretmenlerin… En olmaması gereken gönüllülük esas
yerlerde, sevginin asıl olması gereken yerlerde bile vardır bu dedikodu illeti…
Başarı ihtimaliniz bile dedikoduya sebeptir…
Bir söz vardır, ''zeki
insanlar fikirlerden, orta seviye zekâya sahip bireyler olaylardan, düşük zekâ
seviyesindekiler ise insanlardan konuşurlar'' diye…
Bu anlamda dedikodu zekâ
seviyesini minimale indirgeyip iletişim kurma şekline verilen isimdir…
Topluluk içinde yapılan bir
nevi fikir teatisidir bu dedikodu… Hele insan kendi hakkında yapılan
dedikoduları öğrenince çok daha değişik heyecanlar yaşar. Burda önemli bir
nokta kendimizle çelişmemek gereği "hakkımda yapılan dedikodudan tiksindim
şekerim" ruh haline bürünmemektir. Çünkü neden? Çünkü ya bunun hayatınızı
etkilemesine müsaade ediyor veyahut bu rahatsızlık duyduğunuzu söylediğiniz
insanları hayatın içinde barındırıyorsunuzdur. O halde şikâyet kendi içinde
çelişir.
Hemen kendimden örnek
vereyim mesela: bugüne kadar benim öğrenebildiğim yaklaşık 999 değişik dedikodu
duydum hakkımda (yok boyum 1 metreymiş, çok kıskançmışım, kendimi çok beğeniyormuşum,
kendimi ne sanıyormuşum, benden korunmak lazımmış, çok kötüymüşüm… Vs vs)
Duydum da ne oldu? HİÇ.
Duydum da ne oldu? HİÇ.
Boyum hala 1.55, herkes gibi
sevdiklerimi kıskanırım, evdeki aynalar sapasağlam duruyor, çatlamıyorlar…
Kendimi “Emine” sanıyorum… Ve bana kötü diyen diller; hakkımda kötü konuşan içi
kara ağzınızdan çıkanı kulağınız duyuyor mu? Bazen bükemediğin bileği öpmek gerekir,
kötülük sadece insanın kendini bitirir… Unutmamak lazım ki bir dedikodu ne
kadar kötü olursa olsun, o dedikoduyu size, sizi kıracağını bilerek getirende
dedikoduyu yapan kadar suçludur… Çünkü doğru adam böyle bir durumda sen ne
diyorsun, doğru konuş deyip karşına gerekeni söyleyen adamdır. Ki bunu yapan
adamın yanında o kişi tarafından bir daha dedikodu yapılamaz…
Unutmayalım, dedikodu kişinin
kendini aklama çabasıdır aslında.
Ve unutmayalım ki; birlikte
dedikodu yapılan insan, biri için senin yanında dedikodu yapan yarın öbür gün
senin hakkında da dedikodu yapacaktır. Çünkü “huyu” budur…
Demek ki, desinler için
uğraşmak da, diyenleri kafaya takmak da çok hatalıymış, yanlışmış. Reklamın
iyisi kötüsü olmaz ise kendini pazarlama ihtiyacı duyanların felsefesi,
dedikodu da bunun bir aracıymış… Bırakınız konuşsunlar, bırakınız
kudursunlarmış… Kendini bilen insanların tamah etmeği şeymiş…
Dedikodu hakkında
kafamızdaki tanım "birinin hakkında konuşmak"tan çok, "birinin
hakkında/arkasından yalan yanlış konuşmak" şeklindedir, bilemem tabii
nereye kadar sınırlanabilir veya genişletilebilir tanım… Çünkü bazen bunun
ayarı çok kaçar, kalpler kırılır içinden çıkan kötülükten insanlar zarar görür…
Bir görmeden inanma edimi
olarak dedikodu sinirlendirici ve aynı zamanda monotonluğu ortadan kaldırıcı
bir malzeme olarak da sıkça kullanılmaktadır. İşte benim bu noktada çözemediğim
aklı var sandığım, bazen kelli felli, adamdır dediğimiz insanların bu dedikodu
meretine nasıl bu kadar inandığıdır…
İşine geldiği için mi dedi
biri? Allah allah… Hiç aklıma gelmemişti bu!
Genel kanı dişilerin
dedikodu meraklısı olduğu yönünde olsa da, bir erkek meclisine sızan
ajanlarımızdan aldığımız bilgilere göre, 5 erkek bir araya geldiğinde, konu
dönüp dolaşıp Ayşe’ye, Fatma’ya, kimin kimle olduğuna, en mahrem şeylerin
birbirine anlatılmasına gelmektedir… Ama bu erkekler arasında olunca adı
dedikodu değil “gizli bilgi aktarımı”dır. Ya da birinin bitirmek için kumpas
kurmaktır.
Kadın erkek, herkesin
yapmaktan zevk aldığı ender şeylerden biridir bu dedikodu... İnsanlar, dedikodu
yapmadan yaşayamazlar. Çoğu zaman yaptıklarının dedikodu olduğunu kabul etmezler
ama yapmadan da duramazlar. Yapıcı ya da yıkıcı ama her zaman, dedikodu yaşamımızın
bir parçasıdır maalesef… Sadece bizim değil, sanatçıların, politikacıların,
bilim adamlarının, kısaca insanın yaşamının bir parçasıdır dedikodu.
Sosyologlar, en yaygın
dedikodu konularını şöyle sıralıyorlarmış; başkalarının gelirleri, seks hayatımız
dolayısıyla bundan bahsederken bile başkalarının seks hayatları, arkadaşların
ve komşuların aşk hayatları, aile içi sorunlar, çevremizdeki kişilerin
giyimleri, tanıdıkların evleri, iş dünyasında başarı ve futbol… Saatlerce hiç
tanımadıkları futbolcuların ve teknik adamların dedikodusu yapan adamlar var
neticesinde… Ayaklarına top değmemişleri de var bunların…
Dr. Jean Noel Kapferer'in
ifadesiyle, "bir toplumun arzularını, korkularını ve obsesyonlarını ortaya
çıkaran" dedikodu, genelde toplumun; özelde mensubu olduğumuz iş ve sosyal
çevrelerin kurallarını anlamamıza ve aktarmamıza, dolayısıyla da hangi
hareketlerimizin kabul görüp hangilerinin eleştiriyle karşılanacağını
öğrenmemize yarıyormuş. Yerimizi belirleyip aidiyet duygumuzu pekiştiriyormuş. Ve
duygularımızı ifade etmemizi kolaylaştırdığı için psikolojik bir rahatlama
sağlıyormuş.
Öte yandan, dedikodunun
kalpleri kırıp ilişkileri mahvettiğini; insanların şerefiyle oynayıp isimlerini
lekelediğini, hatta toplumları bile ileri gitmekten alıkoyabildiğini hepimiz
biliyoruz. Yastıktan dağılan kuş tüyleri gibidir dedikodu… Nerelere dağıldığına
siz bile inanamazsınız… Banyoda bir bakarsınız bir kısmı poponuza kaçmış…
Öyleyse, çizgiyi nerede
çekmeliyiz? İnsan doğasının bir parçası olduğu bilimsel araştırmalarla
ispatlanan bu hareketi hangi ölçülere göre gemlemeliyiz?
"genellikle dedikodu
yapmak başkalarını suçlamak, bazen de onları taklit etmek içindir" diyor Krishnamurti;
"bu; heyecan aramak
için kendi dışına çıkmayı isteyen fevkalade yüzeysel bir zihni gösterir... Gelecek
sefere dedikodu yapmaya kalkıştığınızda kendinizi yakalayın. Eğer
söylediklerinizin farkında olursanız, hakkınızda pek çok şey keşfedeceksiniz. Başkalarına
duyduğunuz merak duygusunu bahane ederek bu hareketinizi örtbas etmeye
çalışmayın." Diye devam ediyor üstat…
Ama en sevdiğim tanım; Gabriel Garcia Marquez'in güzel tanımıdır.
Ama en sevdiğim tanım; Gabriel Garcia Marquez'in güzel tanımıdır.
“HERKESİN BİLDİĞİ GİZLİ
ŞEYLERİ KONUŞMAK.” tır dedikodu diyor Marquez…
Ülkemizde birbirimize
dürüstçe kendimizi ifade etme kanalları tıkalı olduğu için kolaycılığa kaçıp
güvenli ortamlarda rahatsız olduğumuz kişiler hakkında yaptığımız yorumlardır
bazen dedikodu. İnsanları rahatlatarak ortak akıl yürütmelerine sebep olur. Motivasyonu
arttırdığına inanılır. Ama aralarında ilkeli insanlar olmaması durumunda
konuşulan kişi hakkında adi bir karalama kampanyası ve şeytani bir lobi
faaliyetine dönüşmesi kaçınılmazdır. Dönüşmüşleri dostu düşman kırdırmışlıkları
vardır…
Ve son olarak unutmamak
gerekir ki bazı insanlar histerik dedikoducudurlar… Kendilerine bir “yancı” buldukları
andan itibaren dedikodu mekanizmaları çalışmaya başlar. O dakikadan itibaren
dünya renklenir, vitrinler civcivlenir, sanki Noel zamanı gelir. Histerik
dedikoducu için dedikodu bir "arkası yarın"dır… Sizden ağzının payını
aldıkça saldırır…
Dedikodu bİr anlamda
toplumsal itibarımızın barometresidir. Kimin görmezden gelineceğini, kimin
aforoz edileceğini, herhangi bir topluluğa kimin kabul edileceğini ya da kimin
dışlanacağını, bir kişinin popüler olup olmayacağını gösterir.
Ve bu işin elebaşı olan
insan kayıtsız şartsız niyetleri ve yürekleri kötü insanlardır. “ dedikodu”
yapmadan net bilgilerle söyleyebilirim…
Yazıyı bitirirken hakkımda
dedikodu yapanlara bişi dicem;
"MİLLETİN CEVİZLERİ
TIKIRDAMAZ DA, BİZİM UNLARIMIZ HIŞIRDAR"…
Ve unutmayın;
"BİRİLERİ ARKANIZDAN
KONUŞUYORSA, ONLARDAN ÖNDESİNİZ DEMEKTİR."
ANTON ÇEHOV
ARAMIZDA KALSIN DİYE YAZDIM
BUNLARI! Bence bırakın dedikoduyu söyleyin bir çay, oynayın bir tavla... Güzel vakit geçirmek illa dedikoduyla yapılmaz...
BİR ÇAY BİR TAVLA BİR DOST... DEDİKODU DEĞİL SOHBET LAZIM BİZE... |