Baba- oğul ilişkisi; iki
erkek ilişkisidir…
Babanın oğlu üzerinde
iktidar kurduğu ilişkidir;
Oğulun babaya kafa tuttuğu
ilişkidir;
Oğulun kendini ispat
ilişkisidir;
Babanın model olduğu veya model
alınmaktan sakınıldığı ilişkidir;
Ama tuhaf bir şekilde
nadiren; iki insan ilişkisidir;
Saydığım diğer ilişkiler,
bunun çok da önünde gider. İki insan ilişkisi daha çok geri planda kalır.
Kadınlar tarafından
anlaşılması güç belki anlaşılamayacak ilişkidir.
Oğulun yaşı ilerledikçe ego
çatışmasına dönen ilişkidir.
Ve eğer babayla- oğul
beraber çalışıyorlarsa ilişki gayet sıkıntılı olabilir. Bazen evlat istemediklerini söyleyemez de onun yerine başka şeyler söyler...
Baba, hem babalık hem de
patronluk yapar. Oğuldan kendisinin hiç bir zaman yapmadığı, yapamadığı ve
yapamayacağı işleri ve fedakarlıkları isteyebilir. Ya da bazen oğul onun yaptığı fedakarlıkları görmez, görmezden gelir, bilmek istemez... Bazen yaptığı işleri beğenmez,
beğense de yüzünüze karşı bunu söylemez. Diğer çalışanlarından oğlunu hiç
ayırmaz hatta daha kötü bile davranır ama bunların hepsinin bir amacı vardır onu
çalışma hayatına en iyi şekilde hazırlamak… En azından “o” buna inanır… Asıl
amaç, o olmadan da ayaklarının üzerinde durabilmesini sağlamaktır. Ama bu amaç
elbette ki oğul tarafından böyle anlaşılmayacaktır… Hele de olayın içine bir
sürü farklı ayrıntı, farklı insan ve olay girdiyse… Oğul çoğu zaman bunu kendine yapılmış bir kötülük olarak algılar... Korkularını dile getiremez huysuzluğunu dile getirir...
Ve bazen genç, babaya olan
saygıyı yitirdiğini düşünür…
Bunda babanın zaman zaman oğulu hiçe
sayması, dediklerine güvenmemesi son derece etkili olmuştur. Ya da oğulun
güvenini yıkması… Babalık içgüdüsüyle her şeye karışması, her şeyin kendi istediği
gibi olması gerektiğini düşünmesi oğulu sıkar. Babanın bu hakları üstünde elde
etmesinin tek sebebinin para kazanması olduğunu düşünen genç her geçen gün
artan bir istekle kendi parasını kazanıp bu esaretten kurtulmanın hayallerini
kurar. Yada içgüdüsel olarak onun bu üstünlüğünü yıkmaya çalışır...
Bu da tartışmalarda biraz
daha saldırgan olmasına sebep olur.
Bu iki bakış açısı bir araya
gelince tartışma da kaçınılmaz hale gelir. Bu ikili zaman zaman tartışırlar, olansa arada kalan anneye olur çoğu zaman. Hele de ayrılmış çiftlerde bu uyumu
sağlamak çok daha zordur. İki tarafı da daha anlayışlı olmaya ikna etmeye
çalışır, fakat iki tarafın da elinde değildir. Birisi kendini frenlese diğeri
duramaz. İkisi de frenlese en fazla iki, bilemedin üç kere frenleyebilirler. Sonra
gene kaçınılmaz son gelir. Uyumlu bir baba oğul ilişkisi için iki tarafın da
gayreti gerekir, bakış açılarını değiştirmeleri, birbirlerine daha anlayışlı
yaklaşabilmeleri gerekir. Ama bunu yapmak iki taraf için de zahmetlidir
gerçekten. Hele de genç ve ateşli tarafın dinlemeye kulakları tıkanmışsa...
Çünkü muhtemelen geçmişten
gelen birikmiş öfke ve kızgınlıklar karşılıklı anlayışsızlıkların ana
kaynağıdır. Karşılıklı suçlamalar ve güvensizlikler oluşacak iletişimi daha da
çıkmaza sokar…
Çocukluğun ve ilk gençliğin bittiği
nokta bir hesaplaşmaya döner.
Sorumlulukların arttığı noktada, gerçeklerle yüzleşilen yerde bazen başarısızlık korkusu olayları daha da alevlendirir...
Çocukluk günlerinden
kalanlardan başlanır, zaten “o” senin çocukluğundan adam olamayacağını
bilmektedir. Sen de bunun sebebinin babandan başka kimse olmadığını
düşünüyorsundur…
Ve bu ilişkinin bir yerinde
illaki bir anne vardır… Bazen paylaşılamayan, bazen ilişkinin çok uzağında olan,
yakınında olamayan… Ama o kadın için bu ilişkinin iki erkek çocuğun
ilişkisinden farkı yoktur.
Çünkü ne derse desin laf
anlatamadığı iki erkek çocukla karşı karşıyadır…
Zemini çürümüş tahtalardan
oluşan, daracık bir köprüde bazen karşı karşıya gelmeye; bazen o köprüyü
beraber geçmek için çabalamaya benzer baba oğul ilişkisi…
Oysa…
Taş bile kırılıp ufalandığı
ve değiştiğine göre, bu ilişkinin de değişmesi gayet mümkündür…
İnsanın en önemli organı
vicdanıdır, vicdanı güzel olan insan ırkı, dini ne olursa olsun en güzel
insandır…
Bazı ilişkiler feda edilemez
ilişkilerdir… Araya kimsenin giremeyeceği ilişkilerdir…
Geçmiş babaya dair içine
atmışsa bir şeyler, gelecek bunların hesabını soracak güçle diker babanın
karşısına insanı. Ve çözülür insan güç olur… Güçlü olur…
Bir erkek babasıyla
hayatında çok nadir dönemlerde kavga eder. Bir kutsal kuralı, kaideyi bozmak,
iyi kötü devam eden bir düzenin kolonları yıkmak gibidir babayla kavga etmek. Seni
sen yapan kaideleri hiçe saymaktır babayla kavga etmek. Yaşamın içindeki
kırılma noktalarından biridir, dananın kuyruğunun koptuğu yerdir. Sanmam ki
hiçbir insan, kendi varlığına sebep olan şeyle burun buruna geldiğinde
psikolojik tahribat yaşamasın. Karşılıklı yara almak kaçınılmaz olsun…
Tarih boyu yaralarla doludur
baba-oğul ilişkisi…
Çünkü baba sırtını
yasladığın dağdır… Öyle olmalıdır…
Derler ki erkek milleti 3
evrede olgunlaşırmış;
-askere gidince
-baba olunca
-babası vefat edince…
Ve bazen kadın olarak
durduğun yerden bakarsın 3 evrede bazen işe yaramaz gibi gelir sana…
Yine de insanın kavga
edebilecek bir babası olması babasını erken yaşta kaybetmiş çocuklar için bir
lükstür…
O yüzden anlamaz babasız
çocuklar bunu…
Evladını kaybetmiş babalarda
anlamaz var olan bir evlatla didişmenin nedenini…
İşte o yüzden erkekler daha
çok sever kız evlatlarını “erkeklik paradoksları” altında sıkışmış, hem
sancılı, hem saldırgan, hem bağlı, hem korkan, hem hayranlık dolu, hem öfkeli
değildir kızlarıyla ilişkileri… Erkek çocuk kaçınılmaz olarak bir gün kimsenin
bükemediği bileğini bükendir neticesinde…
Baban ne dersen de, ne
hissedersen hisset oluşunun sebebidir neticesinde…
BABA: Hazine kapısıdır...Açmasını bilene...!
ANNE: Cennet kapısıdır...
Girmesini bilene...!
EVLAT: Deniz suyudur...
İçmesini bilene...!
Taş bile kırılıp ufalandığı ve değiştiğine göre yaşamda her şey değişir...
NETİCESİNDE BABA - OĞUL - KUTSAL RUHTUR....