Bir söz var, ''zeki insanlar fikirlerden, orta seviye zekâya sahip bireyler olaylardan, düşük zekâ seviyesindekiler ise insanlardan konuşurlar''...
Bu anlamda dedikodu zeka seviyesini minimale indirgeyip
iletişim kurma şekline verilen isim oluyor.
''dedi ve koydu''
Dedikodu yapar mısınız?
Eminim çoğunuz yapmıyorsunuz(!) Yapılası bir şey de değil
zaten(!) Hiçbiriniz iki kapı aralığında ortak arkadaşın, komşunun dedikodusunu
yapmadınız değil mi? Yapmamışsınızdır…
Peki, hiç dedikodunuz yapıldı mı?
Kulağınıza geldiği oldu mu?
Topluluk içinde yapılan bir nevi fikir teatisidir zaten
dedikodu. Hele insan kendi hakkında yapılan dedikoduları öğrenince çok daha
değişik heyecanlar yaşıyor. Burada önemli bir nokta kendimizle çelişmemek
gereği "hakkımda yapılan dedikodudan tiksindim şekerim" ruh haline
bürünmemektir. Çünkü neden?
Çünkü ya bunun hayatınızı etkilemesine müsaade ediyor veyahut
bu rahatsızlık duyduğunuzu söylediğiniz insanları hayatın içinde
barındırıyorsunuzdur. O halde şikâyet kendi içinde çelişir.
Hemen kendimden örnek vereyim mesela: bugüne kadar benim
öğrenebildiğim yaklaşık 812 değişik dedikodu duydum hakkımda (boyum 50
santimmiş, bir oturuşta iki inek yiyormuş, çok güzelmişim, aynalar çatlatıyormuş
vs vs) duydum ne oldu? Hiç. Boyum hala 1.53, bir ineği anca yerim, aynalar da
sapasağlam duruyor.
Demek ki desinler için uğraşmak da, diyenleri kafaya takmak da
çok hatalıymış yanlışmış. Reklamın iyisi kötüsü olmaz ise kendini pazarlama
ihtiyacı duyanların felsefesi, dedikodu da bunun bir aracıymış.
Dedikodu hakkında kafamızdaki tanım "birinin hakkında “konuşmak”tan
çok, "birinin hakkında/arkasından yalan yanlış konuşmak" şeklindedir,
bilemem tabii nereye kadar sınırlanabilir veya genişletilebilir tanım, ben
emireriyim...
Dedikodu kulaktan kulağa mekanizması ile oluşmuş bir insan evladı
icadıdır.
Özünde kişilerin bastırılamamış ' ne dedi kim kodu' hırslarından
kaynaklanan orgazmsal beklentiler yatmaktadır. Dedikoduyu alışkanlık edinmiş bünyelerde
garip bir zevk alınmasını sağlar.
Dedikodu öyle bir şeydir ki, kimini dinlerken üzülürüm ben…
"geç bunları, anam babam" dedikçe şöyle düşünürüm:
Birileri iftira atmış adama, muallayı sandala atmış, birinin
bacağını filan sıkmış, içki içmiş filan diye. Bu iftiralar annesinin babasının
kulağına gitmiş. Bu zavallı da annesine babasına mahcup olmuş, "ben böyle
şeyler yapmadım" diyor.
Ah Orhan Veli… Ya da Osman Ali…
Demem o ki; dedikodu; nefret edenler tarafından çıkarılır,
aptallar tarafından yayılır, geri zekâlılar tarafından inanılır.
Dedikodu deyince aklıma Nasrettin Hoca’nın verdiği bir ayarı geldi.
“Hoca’nın bir komşusu onu görünce koşarak yanına gelir ve
heyecanla:
"aman hoca, kocaman bir tepsi baklava gördüm! Nefis
kokuyordu!" der.
Hoca, "bana ne?" diye söylenir. Komşu:
"ama hoca, tepsi sizin evinize gidiyor," deyince
hoca:
"sana ne?" diyerek yoluna devam eder…
Demem o ki yola devam edin siz…
Ya da yanımda/ yanında yapın canımı yiyin… Ya da önce “yürek
yiyin” sonra yapın…
Kapalı grupların ana varoluşunu oluşturan bu 2 kişi bir araya
geldik, 3. kişi hakkında azcık sohbet ettik durumu nasıl da yaygındır aslında…
Şimdi mesela bir babayiğidin mabadı yetse de boyumun gerçek
ölçüsünü sorsa, bende mezurayla bir ölçsem nasıl tedavi olacak bünyeye J
Birlikte dedikodu yaptığınız herkes sizinle ilgili de dedikodu
yapar biliyorsunuz değil mi?
Dedikodudan sonra ayran, kefir filan falan içilip iç temizliği
yapmak haybeyedir biliyorsunuz değil mi?
Biz zaten Arzu’yla bütün gün su aygırlarının boşaltım
sisteminden bahsediyoruz dedikodu yapmayız… Eminim sizde yapmıyorsunuz…
Mesele şu ki… Bu dedikoduyu kim yapıyor abiler, ablalar…
Hamiş; “dedi ve koydu” J