2 Eylül 2014 Salı

FARAZİ...

Bazen hiçbir yere gidemez insan. O zaman anlar, aslında hep olduğu yerde kalmanın ayrılık olduğunu…

Yaşam boyu bir sürü ayrılık hikâyesi dinledim ben, bir sürü ayrılıktan geçtim…
Bilirim sonları konuşmak son getirir hep, sonu düşlemek sondur. Ayrılıklar, ölümler son değildir, son gibi görünenler, düşlenenlerdir.
Ama bilirim ben bazı insanlar “son” özlemlidirler.  Sadece “son” bulsun diye başlarlar her şeye.

Bitişler başlangıçtaki hislerin tam tersiyle bizi karşılar... Oysa bazılarımızın hisleri değişmez, değişen sadece yaşam ve tercihleridir. Bunu bizatihi kendim için yazdım. Bitirdiğim hiçbir şeyde kimseye karşı hissim değişmedi benim. Başlangıçtaki noktada bitirdim hep…

Değişen sadece yaşamdır. Çünkü o her başlangıçta sonu içinde taşır. Konuşmasanız da sonlardan başlangıç sona doğru yol almaktır.

Bitiş; insan bilmediği şeyden korkar genellemesiyle -ki bari bu genelleme doğru olsun inancıyla- önünde durup duran yeni hale nasıl adapte olacağını bilmemekten kaynaklanan bir korkuyu içinde barındıran sondur.
Bitiş adildir; herkes için vardır, bir yerde bir zamanda. Bir anda, hissedersin. Yanlış giden bir şey yokken, yine de bir şeyler kontrolün dışı gelişirken ve işin kötüsü sen bunu kontrol etmek bile istemezken bitiş başlar. Gerçekten adildir, çünkü gerçek bitiş eş zamanlı diğerinde de başlar. İçinde nefret, sevgi, yani iyi kötü bir his kalmışsa her oluş bir şekilde yine çakışır. Gerçek bitiş çakışmaz, çünkü o yöne eylem yoktur.
İçinde öfke, kırgınlık, acı varsa biten değil süren bir şey vardır…

Bazen hiçbir yere gidemez insan. O zaman anlar, aslında hep olduğu yerde kalmanın ayrılık olduğunu…

Yani bitenle doldurduğunuz zamanlar, paylaştıklarınız, her şeyin bu kadar anlamlı ve bir anda, bir an sonra unutup hayatınıza bakabilecek kadar anlamsızlaşması. Kendinizdeki bitişe bakıp ondaki bitişe de hak vermeniz. Günün gelip çatması ve aniliğinden veda bile edememeniz.
Çünkü en beklenen ölüm aslında beklenmeyen ölümdür.

Neyse. Belki siz bugün, bir kaldırımda bu yazının garipliğini düşünerek yürüyeceksiniz. Yanından geçtiğiniz ağaçların arasından bir kedi çıkacak. Yazının garipliğini düşünmeyi bırakıp o kediyi sevmeye çalışacaksınız.
Ne biter ki… Acı varsa…

Hamiş; Nasıl yükü azaltılır acının, güçlü görünme zorunluluğu doğuştan omuzlarına yüklenmiş aslında hiç büyümemiş, (büyümemeli büyümenin acımasız ve gamsız olmak olduğu bu dünyada)büyümeyecek küçük erkek çocuğunun omuzlarından?
Farazi konuştum…