Yaşam boyu bir
sürü ayrılık hikâyesi dinledim ben, bir sürü ayrılıktan geçtim…
Bilirim sonları
konuşmak son getirir hep, sonu düşlemek sondur. Ayrılıklar, ölümler son
değildir, son gibi görünenler, düşlenenlerdir.
Ama bilirim ben
bazı insanlar “son” özlemlidirler. Sadece “son” bulsun diye başlarlar her şeye.
Bitişler başlangıçtaki
hislerin tam tersiyle bizi karşılar... Oysa bazılarımızın hisleri değişmez, değişen sadece yaşam ve tercihleridir. Bunu bizatihi kendim için yazdım.
Bitirdiğim hiçbir şeyde kimseye karşı hissim değişmedi benim. Başlangıçtaki
noktada bitirdim hep…
Değişen sadece
yaşamdır. Çünkü o her başlangıçta sonu içinde taşır. Konuşmasanız da sonlardan başlangıç
sona doğru yol almaktır.
Bitiş; insan
bilmediği şeyden korkar genellemesiyle -ki bari bu genelleme doğru olsun
inancıyla- önünde durup duran yeni hale nasıl adapte olacağını bilmemekten
kaynaklanan bir korkuyu içinde barındıran sondur.
Bitiş adildir;
herkes için vardır, bir yerde bir zamanda. Bir anda, hissedersin. Yanlış giden
bir şey yokken, yine de bir şeyler kontrolün dışı gelişirken ve işin kötüsü sen
bunu kontrol etmek bile istemezken bitiş başlar. Gerçekten adildir, çünkü
gerçek bitiş eş zamanlı diğerinde de başlar. İçinde nefret, sevgi, yani iyi
kötü bir his kalmışsa her oluş bir şekilde yine çakışır. Gerçek bitiş çakışmaz,
çünkü o yöne eylem yoktur.
İçinde öfke, kırgınlık,
acı varsa biten değil süren bir şey vardır…
Bazen hiçbir yere
gidemez insan. O zaman anlar, aslında hep olduğu yerde kalmanın ayrılık
olduğunu…
Yani bitenle
doldurduğunuz zamanlar, paylaştıklarınız, her şeyin bu kadar anlamlı ve bir
anda, bir an sonra unutup hayatınıza bakabilecek kadar anlamsızlaşması. Kendinizdeki
bitişe bakıp ondaki bitişe de hak vermeniz. Günün gelip çatması ve aniliğinden
veda bile edememeniz.
Çünkü en beklenen ölüm
aslında beklenmeyen ölümdür.
Neyse. Belki siz bugün,
bir kaldırımda bu yazının garipliğini düşünerek yürüyeceksiniz. Yanından
geçtiğiniz ağaçların arasından bir kedi çıkacak. Yazının garipliğini düşünmeyi
bırakıp o kediyi sevmeye çalışacaksınız.
Ne biter ki… Acı
varsa…
Hamiş; Nasıl yükü
azaltılır acının, güçlü görünme zorunluluğu doğuştan omuzlarına yüklenmiş aslında
hiç büyümemiş, (büyümemeli büyümenin acımasız ve gamsız olmak olduğu bu dünyada)büyümeyecek
küçük erkek çocuğunun omuzlarından?
Farazi konuştum…