10 Eylül 2014 Çarşamba

KENDİN OLMAK...

Kendin olmak!

Otantik varoluşa ulaşmak, samimi davranmak, içten konuşmak, ruhunla eylemlerin arasındaki bağlantıyı koparmamak, maskelerini fırlatıp atmak… Zordur… Ve hatta diye bir şey nerdeyse imkânsızdır…

"Kendini bulmak" başlı başına kocaman bir sorunken, bir de kendin olmaya çalışmak... Kişisel gelişim zamazingolarının ağzına pelesenk olmuş lakırdı… Kendiniz olun!

OLUR!


Ev de, iş de, okul da, memlekette, sinemada, markette ve en önemlisi ilişkide kaçımız kendimiz olabiliyoruz? Peki herkesin kendi olduğu bir dünyada barış olabilir mi? Dünya barışını düşünecek kadar global bir insan mıyız? Bu bizi ilgilendirmeli mi?
Empati toplumlardaki çatışmayı önlemek için uydurulmuş bir kavram mıdır?
Yoksa anneme ve kardeşime de en yakın arkadaşıma olduğu gibi kendim olarak mı davranmalıyım! Herkes kaldırabilir mi aslında olduğumuz insanla yüzleşmeyi?
Biz kendimize karşı kendimiz bile olamazken bir de eş, sevgili, evlat, aile, çevre, iş “insanlarımızın” istediği insan olabilir miyiz? Hepsi birden olduğumuz da çoklu kişilik bölünmesinden ölmez miyiz?

Kendimiz olduğumuz da feda edeceklerimizle, onların istediği olduğumuz da kazanacaklarımızı aynı terazi mi tartar?
Kurallar ve korkularımız arasında bir yerde mutlu olabilir miyiz? Ya da mutluluk tüm kurallar ve sahip olup vazgeçemediklerimizden mesai saatleri dışında 3-5 saat kaçtığımızda, kendimizi kapı girişindeki portmantoya asıp, olmadığımız ama olma hayalini kurduğumuz kişi gibi davrandığımız da mı bizimle buluşur? Cümle uzunsa da anlamı kısacık “yalan” değil midir?

Mahalle baskısı, aile terbiyesi, çeşitli korkular, sosyal statü hep bir şeyleri sınırlar durur. Bazen karşındaki yalancıya ağız dolusu küfretmek istersin ama gıkın çıkmaz… Bazen lüzumsuz bir akrabayı kolundan tutup kapının önüne koymak istersin annen çıkar karşına… Egosu ilkokuldaki çocukla anca aynı yaşa gelmiş bir arkadaşın ağzına ağzına vurasın gelir “hadi dersin, git şeytan benden görünme”…

İşte bunlar kendin olamamandandır!

Bir de çok sevdiğin vardır gidip yolun ortasında sarılıp öpmek istersin… İşte hep onlar, bunlar sıkıntıdır yapamazsın…

Sen iyisi mi kendin olma… Yaz, çiz, söyle, şarkılar dinle ama kendin olma!
Şimdi sen kendin olsan… İş açılır başa… Yaşamında ki yalanları temizlemek zorunda kalırsın, herkese samimi duygularını anlatmak zorunda kalırsın… Yetmez koca bir ömrü geriye almak zorunda kalırsın… Eşini, ahbabını, arkadaşını kaybetmek zorunda kalırsın… Kendin olamıyorsan “kabullen” o vakit… Kaybedilmesi, feda edilmesi en kolayları, safraları at o zaman…

Çünkü yaşamda bir an bile gerçekten kendin olabilmişsen, o an tüm yaşamın içinde “varlığını en doğru” hissettiğin andır. Balıkçı kralın yarası gibidir… O tadı bir kere aldıysan “unutamazsın!”

Çünkü olmadığın biri gibi yaşamak yaşamda ki en büyük sıkıntıdır. Bütün “de” leri ve “ki” leri doğru yazsan “da” (dahi anlamında) başka bir şeyi doğru yapamıyor, yanlış üzerine yanlış katlıyor olabilirsin…

Çünkü özü hatırlamak için önce giydiğimiz rolleri unutmak gerekir... Bulmak için önce kaybetmek gerekir… Kendini kaybet önce, yolun sonundaki ışık seni kendine götürür. Ya da yolun sonunda ışığa bir pamuk tıkarlar yaşam seni olağan sonuna götürür…

Demek ki!

Birinin boynuna asılarak durursan, karşındakini yormakla kalmaz, bir gün kendi kolların bile çekemez ağırlığını düşersin...
Kimseye dayanmayacaksın! Dünya’da senin Evren de! Kendini geliştireceksin. Büyüyeceksin, olgunlaşacaksın. Ruhunu da aklını da bedenin gibi besleyeceksin. Önce büyük olacaksın, farkında olacaksın, sonra dünyanın zevklerinin, aşkın hayatın tadını çıkaracaksın.

Emanet hayatlara tutunup ömrü harcamayacaksın! Ne olmasını bekliyorsan; sen öyle oturdukça olmayacak! Boşuna hayal kurmayacaksın. Boşuna hayallerine ortaklar bulmayacaksın!

"Yanyana uçanlar da kendi ayaklarını kendileri tek başlarına yerden kesmişlerdir ne de olsa."

Hamiş; Kendin olmanın birinci şartı, kendine gelmektir. Kendinde olmayan insanlar, başkası olmayı başarabilirler ama kendileri olmaya güçleri, nefesleri yetmez, finişi göremez yarı yolda pes ederler… Sığındıkları mazeretler, başkalarının zayıflıkları onların zayıflıklarının yansımasından başka bir şey değildir…