18 Ağustos 2014 Pazartesi

SANA BİR İÇ DENİZ YAPTIM...

Direniş bir sevdalının hayat intizarıdır susarsa çatışma konuşursa savaş yazarsa destan severse devrim olur...




SAĞOL
Kendi kendini sokan bir aşktı bizimkisi hem sokup hem zehrini tüküren. Zaten parlak düşlerin içinde olmadım ki. Okyanusa düşürdüğüm bir damla tuzun aidiyeti sorgulamıştım, akandı, durmayandı, asası yoktu, ayrıştırmadı suyu, helak olan kavimin su üstünde kalan tek çocuğuydum. Kırık bir bisikletin gidişi kadardı gidişin. Bir ip bir tuğlaya bağlıydı, bağlandığın. Yüzünü tak maskene. Korsanına âşık bir uçak gibiyim dışım güler içimde korkaklar. Hücrelerime kadar yaşadım diyorsun yalan! Sayıyorum; bir adım sağa bir adım sola. Siyahın beyazıma teğet geçti farkında değil misin grileşiyorsun? Yüklem adamıyım sanırım ben öznelerim yoktu hele gizlisiyle saklısıyla uğraşmazdım.

"Hazır ol cevabıma sorunu sormadan." Geldim, gittiniz gittiniz kaldım.

Ve sonra...
Parçalarım göklere... Parçalarım yerlere... Parçalarım denizlere... Parçalarım her seferinde kendimi sessizce... Dilim sivri midir? Oysa bende önce çok beğendiniz sonra rahatsız olduğunuz şey "böyle" olmam değil midir..."böyle" olmasam sizi görmezdim ben... ve kabahatim şimdi görmektir... Size sıradan düşler diliyorum belinizden beyninize kadar sizi germeyen... Yazdığınız yönettiğiniz oynadığınız cansız mankenlerle...
"Prangalarım büyük bir bağlılıkla sarmakta zıvanasız düşüncelerimi. Eh ne beklenir ki hâsıl olanın asıl olması gerçeğinde. Bakınca kendime o ‘ben’ hiç ‘sen’ olmamış. İçimdeki hayat denen oynaş duygu aşk denen hoyrat rapsodiyi hiç söylememiş. Boşluğa merdiven dayıyorum, tırmanıyor benden önce hayallerim. Kırmızı rujlu kendimle karşılaşıyorum sonsuzluğun bilmem kaçıncı basamağında. Bir damla gözyaşına ihtiyacım var şimdi yüzümün deltasına bırakmak için. Yalnız kalmasın diye sessiz bir çığlığa ve de bir tutam kekremsi, tütün tadında hıçkırığa. Lal olmuş kuyudaki kurbağalarım. Cümleler biriktiriyorum kelimeleştireyim diye, sadeleştirilen dilbaz kuyuma. Risaleler yazıyorum nursuz cemaatime. Güftemi ateşböceklerine devrettim. Geceyi perçinliyorum güneşime. Kirleniyor bakire hayallerim birer fahişe tadı bırakıyor sabahlarıma. Pıhtılaşmıyor kanayan cigaram ve gözyaşlarım. Sanrılarım mı tanrı, tanrılarım mı sanrı çözemiyorum. Körebe oynuyorum kendimle. Sonucu merak ediyorsunuz değil mi bulamıyorum…

Varlığım yokluğuma armağan olsun…

VE... Hayat hep travmatik değil buralarda... Nasıl sen geçtiysen "bir süredir görmediğin şeyleri " aramaya dünya küçük laf ışıktan hızlı... Güftemi ateşböceklerine devrettim...
Hani parmak izin değişmezdi? Korkularım... Sesine dönüyorum yüzümü; korkmuyorum. Trenini kaçırmış bir biletsin artık...

Sana bir içdeniz yaptım içimde boğulasın diye...

28.haziran.2010

E.A.D.B