Et la victime et le bourreau !
''Kemikleri, eti, bağırsağı ve kan damarlarını toplayan deri nasıl insanın görünümünü katlanılır hale getiriyorsa, ruhun ajitasyonu ve ihtirası da kibirle kaplanmıştır. Kibir, ruhu kaplayan deridir..."
''Kemikleri, eti, bağırsağı ve kan damarlarını toplayan deri nasıl insanın görünümünü katlanılır hale getiriyorsa, ruhun ajitasyonu ve ihtirası da kibirle kaplanmıştır. Kibir, ruhu kaplayan deridir..."
Der… Nietzsche Ağladığında
’da…
Kibir… Karaktersizlik
ayracı.
Egosu fazla semirmiş kişilerde görülen bir deformasyon… Ayrıca çoğu insanın kendi güvensizliklerini ve korkularını kapatmak için kullandıkları sağlam fondöten, güçlü bir maske.
Kibir dolu bir
insansanız bir süre sonra iş öyle bir hale gelir ki; artık kendinizi Tanrı sıfatıyla
eş değer bulursunuz. Size yapılan, sizin yaptığınız her şey size normal gelmeye
başlar. Kendinizi gördüğünüz, duyduğunuz her şeyden üstün görmeye ve bunun
doğal sonucu olarak “kimsenin sizi anlayamadığını “düşünmeye başlarsınız…
Yaptığınız her şey için haklı bir sebebiniz, bir avuntunuz karşınızda buna
neden olan biri mutlaka vardır…
Sizi anlamayan bir
ebeveyn, size yetmeyen bir eş, sizin hayallerinize yeteri kadar cevap veremeyen
bir sevgili “ler”… Sizin hadsizliğinizle örülü dünyanızın oyuncuları…
Oysa kibir; sinsidir… Kibir sahibi kibrini
bilmez, sadece onun tutsağı olur. Doğurgandır, giderek büyür ve tüm
hücrelerinizi ele geçirip sizi paçavraya döndürmeden önce ondan kurtulmanız çok
zordur. Acımasızdır, kurbanını en tepeye çıkartıp, yere öyle fırlatır. Merhametsizdir.
Kibir ruhun
katilidir.
Kibir kurdu
kocayınca köpeklerin maskarası yapar. Soytarıyı tahta oturtup, kralı şaklaban
kılar.
Öyle akıllı, öyle hilekârdır
ki, en ahmağından en dâhisine kadar herkesi gözünün yaşına bakmadan donunda
sallar.
Kibir kurbanı,
kukla ustası olduğunu sanan bir kukladır. Kullandığı için övünürken kullanılır,
hükmettiğini düşünürken hükmolunur. Hiç beklemediği anda sihirli değnek sandığı
kazığı kıçında bulur. Ya da farkında olmadan cami duvarına işer. Belki de
hırsızı evine kadar kovalar.
Oysa kibir, imha
ekibinin dürtüklemesine gerek kalmaksızın patlayacaktır, hem de parça
tesirlidir…
Kibir bir dev
aynasıdır. Ona bakan kişi onu görmez, ama o her şeyi görür. Sabırlıdır,
sessizdir, hazzını paylaşmaz. Sadece içinden güler ve o muhteşem düşüş anını
bekler…
Çünkü bay/bayan kibirli bir gün her şeyden sıyırsa da kendi
yalnızlığından, ıssızlığından sıyrılamaz.
Ve kibir kendini
yaşamındaki tüm insanlardan üstün görmekle başlar…
Etrafınıza bir bakın… Siz dâhil… Kimlerin
kibirleriyle örülü bir dünya da yaşıyorsunuz…
Ebeveynlerinizin,
eğitmenlerinizin, patronlarınızın… Eşlerinizin… Sevgililerinizin… Arkadaşlarınızın…
Özetle; Kibir insanın
elinden özeleştiri kozunu alan, düşünerek hareket etmek yerine insanı afyon almışçasına
hevese ve kısa vadeli mutluğuna kandırıp, uzun vadedeki mutluluk ve huzurdan uzaklaştırıp
maymun eden histir.
Hamiş:
Kibirle yüzleşmek zordur. Kibir putunu/mitini kırmak, en iyi ihtimalle saf alkolü açık yaraya boca etmek kadar acıtır. Siz basamazsanız o yaraya biri saf alkolü basar bir gün… Sonuçsa, çekilen ızdırâba değer. Kimseye bir daha aynı boku yapamazsınız…
Kibirle yüzleşmek zordur. Kibir putunu/mitini kırmak, en iyi ihtimalle saf alkolü açık yaraya boca etmek kadar acıtır. Siz basamazsanız o yaraya biri saf alkolü basar bir gün… Sonuçsa, çekilen ızdırâba değer. Kimseye bir daha aynı boku yapamazsınız…
“Kurbanın
celladına âşık olduğunu düşünmek olsa olsa celladın kibiridir”
“Je suis la plaie
et le couteau ! / … Et la victime et le bourreau !”
BIÇAK DA BENİM,
YARA DA / CELLAT DA BENİM, KURBAN DA…
İşte Kibir !