20 Ağustos 2014 Çarşamba

İHANETSE SEÇTİĞİN...


" ... İhanetse seçtiğin, içinden bütün renkleri alınıvermiş beyaz bir gökkuşağının altından geçersin..."


Su katılmamış kibir belirir en tehlikelisinden... Şizofrenik olanıdır en korkuncu, kendi üzerine basmanın ardında yükselme telaşları güden...
Gözümüze sokarcasına resmeder kendini ihanet...
Siyah siyah bakmaktır. Kırmızı’ya küfretmek, Mavi’yi görmezden gelmektir. Aslında ihanet Mor’u hepten unutmaktır...
Ama bu kadar şiirsel bakmazsak birine "neden ihanetin" demek... Karşına bir sabun alıp, "neden eridin küçüldün gittin hain!" diyerek kızmaya benzer...

Yaşam çoğu kez bizim ruhsal kurgumuza göre ilerlemez... Doğar... Büyür... Evlenir... Çocuklanırız... Ancak bu kurgu bazen bizim gerçeğimiz olmaktan çıkar... Kurgunun gerçek ve somut olduğu bir an, bir durum varsa, ihanet o ana koşar...
o sorunun sorulmasını bekler, o tokadın yüzüne gelmesini ister, o yakınlığın doğmasını arzular, o koltuğa oturmak, o eve gitmek, o dudağı öpmek, o sözü duymak, o şarkıyı dinlemek ister... Kurgusunun gerçekleştiği, güçlü olacağı ana koşar...
Bu nedenle ihanet eden kendi kurgusunu, duygularını, insanları, ilişkilerini bir kaldıraç haline getirerek kullanır...
İhanet bu anlamda bir tercih halidir. İhanet tercihi ölümden sonraki hayat gibidir ve hayat genellikle su gibi berraktır... Bulanıksa pınar zaten başından bulanır, hangi pınarda yıkanıyorsan artık...

Ne diyor Küçük İskender ;
''bazı duygular ehliyetsizdir... bazı durumlar ruhsatsızdır... bazı yaradılışlar kimliksizdir... bazı intiharlar işgal edilmiştir... bazı fotoğraflar hep tek kişiliktir... bazı bedenlerde "ten" velinimettir... bazı doğum günleri hep kötü geçer... bazı aşklar bitmesi için yaşanır... bazı aşıklar sadakati hiç tatmamışlardır...
büyük marifettir ihanet; sorumluluk ister... gün gelir, tüm bedeller ödenir...

''ihanete uğrayan içinse, hayatın yaşanan ' oyun ' tarafına dair, sağlam bir dayaktır ihanet...
Ve çoğu kurban görmezden gelerek kabullenir bu kurguyu... Mutluluk susmaktır... Görmezden gelmek... Göz yummaktır...

Oysa çoğu kez ihanet vicdan ile arzunun bir şekilde buluştuğu yerde birini yok saymak, diğerini ise çok saymakla sonuçlanır...

Ve ancak kendine ihanet etmeden başka birine / bir şeye ihanet edemezsin...

Yine de bir hapishane duvarında pencere açmaya benzer ihanet... nefes alırsın ama bedenin içerdedir... Oysa ihanet çoğu kez umursanmamakla başlar... Umursamamakla değil...

Çünkü sadakat kendi kriterlerindir... Bir başkasına duymuş olduğun vicdan azabın değildir.

Nasıl uzayıp gidiyor 15 yaşından beri yaşamımda öyle ya da böyle "ihanet" var... Ve dengenin ne yanında olursam olayım düşündüğüm şudur...

Dünyada ki tüm zıtlıklar kendilerine ait tek bir madalyonun iki yüzüdür... Ya da tek bir çizgidir. Tıpkı sevgi-nefret, mutluluk-hüzün, doğru-yanlış, iyi-kötü, tutku-boş vermişlik madalyonları gibi... İhanette böyledir! İhanet ne silahtır, ne sebep, ne de sonuç. İhanet, sadakat madalyonunun öteki yüzüdür. Yeryüzündeki tüm insanlar onu göğüslerinde, sadakat yüzünü birbirlerine çevirerek gururla taşır. Bazense ihanet yüzünü çevirir... Aynı madalyon hala aynı yerdedir...

O halde görmezden gelmeye devam... Aman algılar karışmasın, yaşam zorlaşmasın... İhanetin yaratılması değil, yaratılanın algıya seçim gibi görünmesi asıl can yakıcı olan. uzun paragraflar bunlar ruha ağır gelir... En iyisi özet vermek yorgun yüreklere...

Zehrin sırrı ancak içilerek çözülür. Anla yüreğim! Anla yüreğim!
Cevabını bilmediğin tek soru ölüm mü?





Dene!