18 Ağustos 2014 Pazartesi

OLUR YA ...




Bir arkadaşım yazmış... Facebooktan sevgilisine... Küçük İskender’den bir dize…

Bir cümle..
  
“olur ya gökten üç elma düşerse, üçü de sana girsin!”

Malum dili İskender’in...
Sonra çocukta ona kızmış... Kızda bana yazmış... Ben bir bilenim ya... Yahu bir şey ettim şimdi ne edeyim diye... Bende ona kısa sizlere uzun bir şey yazayım dedim...

Bir varmış bir yokmuş... evvel zaman içinde henüz daha pireler ve bitler okullarda, sokaklarda dolaşırken biz bu kadar dezenfekte etmemişken ilişkileri insanların Messenger, facebook, hotmail, gmail, dmail, vmail,qmail vs.... adresleri yokken laf karında doğup boğazdan çıkmadan insanlar daha bir zaman geçirirlermiş... her cepte bir telefon yokken laf birikir süzgeçten süzülür öfke geçer unutulur sevgi akla gelir söz dinlenirmiş...

Oysa şimdi... İnanmıyorum ben "söz" sözde kalıyor çünkü...

Dedim ki bizim kıza... Sen gökten üç elma düşse başınıza... üçünüde sokabilir misin senin aslan parçasına... Yok dedi kıyamam... Dedim ki "a benim salak kızım o halde ne diye yazıyorsun yok mu klavyenin dokuz boğumu"

Yok, değil mi?
Kimsenin klavyesinin cep telefonunun dokuz boğumu... Seyrediyorum hatta şahit oluyorum... Üzülüyorum hatta...

Cepte başlayan aşklar face'te bitiyor... Cepten mesajla anlıyoruz ayrıldığımızı...
Çok kolay söylüyor herkes her şeyi "gözüne bakmadan" birbirinin...
Bazen diyorum "göstermelik mi?" bu sevgiler. Listedekilere... Eşe dosta hatta eski sevgiliye... bağırasım filan geliyor face'ten "gerçeğiniz var mı ulan " diye... "ilişkisi var…" yazdığında...

Yazdıklarının ağırlığına, telefonda ettikleri lafların ağırlığına hâkim değil insanlar... Eski zamanlarda uğruna cinayet işlenecek... Onur kıracak... Namusa dokunacak şeyler öyle kolay söyleniyor ki...

Desenize birinin gözüne bakarak sokarım sana o üç elmayı...
Desenize seni sevmiyorum sen değilsin kafamdaki...
Desenize seni seviyorum sensin içimdeki...                         
Zordur... Yürek ister mangal gibi... Yazarak çizerek kavga eden çok kişi biliyorum yanyanayken güller gibi mutlu huzurlu aslında...
Hayatımıza ne yaptığımızı bir düşünsenize... Sevgiliden gelecek bir haberi beklerken uzun uzun... Her saniye orada burada yazıyor çiziyoruz... Var bende de elbet bir İskender’lik yazmadan geçemeyeceğim sonra kendi popomuza girmiş şemsiyeleri açmaya çalışıyoruz...

Cesaret değildir yazmak herkes yazarken... Telefonlarda konuşurken kolay atar tutar insan...
İnsanın yüzüdür sınav... Gözüdür...
Bir düşünün sevdiğinize... Sevmediğinize söylediklerinizi kaçını yüzüne söylerdiniz aynı rahatlıkla…

Benim işim yazmak ama söyleyemeyeceğim bir şeyi yazmamayı öğrendim ilk önce...
Seni seviyorum diyemeyeceksem birine yazmam bunu oradan buradan... Mesajla maille... Hayatımdan çıkmasına dayanamayacaksam birine mesajla telefonla maille git deyip sonra evde işte kıvranmam... Çünkü kolaydır bunları insanın yüzüne yapmamak dimi…

Şimdi şu düşen üç elmayı alıyoruz yerden... Özenle asıyoruz gökyüzüne ırzına geçmiyoruz masalların...

Aynı küçük İskender şunu da yazmış birde bunu okuyoruz...

”bu aralar yine çok abur cubur konuşuyorsun, pişmanlayacaksın iyice. Biraz dediklerine dikkat etmelisin…”

Pişman olmayacağız şeyler söylemek lazım... Sonra üzülüyoruz hem biz hem karşımızdakiler...
Ben herkese aşağıdaki şiirdeki gibi birini diliyorum...

"-oof dedi.
-ne oldu? Dedim.
-hiiç dedi.
-herseyi bırak gel benimle dedim.
-olurmu? Dedi.
-topu topu bi tabak fazla koyarız soframıza dedim.
 -olmaz dedi.
-neden? Dedim.
-aynı tabaktan yeriz dedi. Bir daha sevdim..."

Gökten üç elma düştü… Biri bana... Biri sana… Biri de gerçek Aşk’a...