20 Ocak 2015 Salı

ÇEK BİR SELFİE USTA, İNSANLIĞIMIZ ÇIKSIN ORTAYA



 Şöyle çiçeklerden, böceklerden başlayıp yazayım diyorum…

Aşk, meşk… Güzellikler olsun yazıda…  Sonra oturuyorum klavyenin başına aklıma gelenler geliyor…

Çiçeklerden yazıcam… Gülün demet fiyatı geliyor aklıma…
Böceklerden bahsetsem… Yerinde olur da birçok kişi hakaret sayar…
Aşk’tan bahsetmeye kalksam… Yazmanın kurallarından biridir. “İnanmadığınız şey hakkında yazamazsınız”
Meşk… Desem… Ses ses değil…

İşte bu noktada aklıma “insan” geliyor… Güzel şeylerden bahsetmemi engelleyen “insan”
Kızgınım ulan topumuza…

Ülkesine, çevresine, kendisine, arkadaşına, kardeşine, anasına, babasına, evladına zarar veren bu türden fena halde sıdkım sıyrılmış durumda…

“Kuyu kazmak” “Arkadan konuşmak” “Fitne fücur” “İnsan kayırmak” “İnsan ayırmak” “Yalakalık” “Fenalık” “Hırs” “Düşmanlık” “Kıskançlık” “Şiddet” yazsam sayfa dolacak hepsi var ulan bünyelerde… Bazıları toplu kokteyl…

İş hayatının, plaza kökenli iş dünyasının olmazsa olmazı bu insanlar… Her büroda, her iş yerinde birkaç böyle abi ve abla olmasına alışığız zaten.  Ortak özellikleri kulis yapmak, kariyer yapmak için karşındakinin kuyusunu kazmak… Elbette insanın sürekli yükselme, daha fazlasını isteme arzusunu yenemediği müddetçe yapacağı eylemdir bu…

Bünyemin terbiye olmamış yanlarına baktığımda görüyorum ki ne vakit önüme bu örneklerden çıksa bende gaza gelip karşı atağa kalkıyorum. Öğrenme umudundayım böyle insanlara karşı ruhumun huzurunu korumam gerektiğini…  Ama olmuyor… Benim bünyem haksızlığa, yalan dolana tepki veriyor…

Bu ilkeyle yaşayanlar benim için şu cümle ile açıklanır… “ Adam olamadım bari kariyer sahibi olayım”
Olurlar da… Çünkü dehşetle seyrettiğim durum şudur… Bu tarz insanlar karşısında çaresiz kalır ortamı terk edersiniz. Öyle edepsiz ve belden aşağı vurabilen insanlardır ki… Sizin aklınıza gelmez olabilecekler… Onların kitabında söylenmeyecek bir şey yoktur.  Yapılmayacak dedikodu yoktur…
Kuyusu kazılmayacak insan yoktur.  İş hayatımda şirket sahibinin kuyusunu kazmaya çalışan salaklar var hafızama yazılmış...  Ulan şirket adamın… J

Hani bir hikâye vardır, iş başvurusu yapanlara sormuşlar 2 kere 2 kaç eder diye ve en popüler cevap 4 olmuş ancak "siz kaç olmasını istersiniz?" diye cevap veren adayı işe almışlar. İşte bu ülkedeki yöneticilerin en sevdiği hikâye budur, ister teknik bir iş olsun ister hizmet sektörü, ister sağlık hatta bilim ve ekip kurulumunda bu argümanla yola çıkarlar, ne bildiğin veya neyi yapabildiğin değil, nasıl ayar verdiğindir konu ki bu herkesçe bilinmesine rağmen iş hayatının bilinmeyen gerçeklerindenmiş gibi yapılır.

O nedenle kendi kurduğum ekiplerde bana sürekli “sen bilirsin şefim” diyenin en çok arkamdan iş çeviren olduğunu hep bilirim…
Ve iş hayatında bir kural daha vardır hiç sekmez… "hakkında dedikodu yaptığınız kişi mutlaka bundan haberdardır / ya da çok yakında haberdar olacaktır...
Çünkü bu tarz durumlarda yanlış yapan yanlışı illaki bir diğer yanlış insanla yapar… İki yanlıştan bir doğru çıktığı da hiç görülmez… İlla bir yanı aksar…

Bir süredir homeoffice çalışarak kendi işimi yapıyorum. Dolayısıyla iş dünyasının bu iğrenç çarkından uzaklaşmayı becerdim. Evet, bazıları için çalışmıyor sayılıyorum, bir büro olmasından daha zor yürüyor işler… Özellikle iş alma aşaması daha fazla güven gerektiriyor.  Ama ben huzurla çalışıyorum daha fazla iş üretiyorum. Çünkü birlikte iş yapılırken karşıma çıkan bu kitleden uzakta iş yapıyorum…
Büyük işler böyle yapılmıyor ama bende “kariyeri” yemişim… Adam olabilecek miyim diye bakıyorum… Mesele başarı için ayak kaydırmak, kuyu kazmaksa evvallah birçoğundan iyi yaparız da…
Bir gün ayna da kendimize bakıp rahatsız olmaktır korkumuz…

Yine de ucundan bucağından yaşamıma sıdkımın sıyrıldığı şeyler bulaşıyor…

Şöyle aşk, meşk yazsam daha çok okunurdu amma velakin malzemenin bu olduğu insan dünyasında ne derece doğru bir aşk olabilir ki…
Kendini kendi aynasında gören herkesin kendini sonsuz haklı bulduğu bir dünya da ne derece huzur olabilir ki…

Çek bir selfie karşılaş kendinle sen kimsin?