Evlerde büyümüş çocuklarız biz… Dört duvarın, çatının, ananın babanın ya da ailelerin güvencesi altında büyümüş çocuklarız. Sokakların ziyaretçisiyiz. Sokaklardan gelip geçeriz. Evlerimize döneriz.
Oysa sokaklar da yaşam sürer… Dışarısı, kapısız mekân, her türlü entrikanın döndüğü sokaklar… Yürümekle aşınmaz yolları, çocukları farklıdır, kendi ahlak ve aritmetik kuralları vardır, saçlarını okşamanın faydası sınırlıdır sokaklardaki çocukların.
Ben bu ülke de iyi şartlarda yaşayan ve 70- 80 leri çocuk ve
genç kız olarak geçiren birçok yaşıtım gibi sokaklarla çok geç tanıştım. Ama
tanıştım. Ve biliyorum ki yaşıtım olan birçok hemcinsim belki de tanışmadı.
Onlar için babalarının izinleriyle birlikte oldukları adamlarının izinlerinin
arasında bir yerde sokaklar tekinsiz gelip geçilmesi ve bir an önce güvenli bir
yere varılması gereken yerler olarak kaldılar.
Ama benim sonsuz merakım ve maceracı yanım söz dinlememe izin
vermediği gibi var idiyse bir tehlikesi görmemi de engelledi. O nedenle ben
sokakta korkmam… Sokaktan korkmam… Geceleri sokakları daha huzurlu bulurum.
Genç kızlığımda gazetecilik ile birlikte keşfettim ben sokakları,
yirmi yaşındaydım.
Basmane’nin arka sokakları, Alsancak’ın arka sokakları… Fuar’ın içi… Evsiz
çocuklar, sokaklardaki meczuplar. Tenekeli mahallenin haytaları… Pasaport
kahvesindeki küçük Mehmet ve onun mahallesinin kara gözlü veletleri…
Bambaşka bir dünya gördüm onlarla. Şükredecek ne çok şeyim
olduğunu erken öğrendim o nedenle belki de hırsımı aldırdım gitti…
Erkekler şanslıdır bana göre, onların sokakları vardır, onlara
sokaklar serbesttir… Kadınların ise evleri… İşte bu neden bile evlerde olmayı
sevememe neden oldu hep… Çünkü sokaklar evlerden zengindir.
Muhteşem insanlar
tanırsınız sokaklardaki insanlarla, çocuklarla sohbet ettiğinizde… Herkes bi dünyadır…
Hem kafaları, hem kendileri bi dünyadır.
Gelecek umutları olmayan ve bu da umurlarında olmayan her yaşta çocuklardır
birçoğu… Onlar büyümezler 8-9 yaşında “olur”lar, 13’ü görürlerse adamdırlar. Siz
kışın evinizde uyurken onlar tren garlarında, otobüs terminallerinde, metrolarda
ve sıcak buldukları sahipsiz her türlü mekânlarda barınmaktadırlar…
O nedenle
kim kışı seviyorum, yağmura bayılıyorum dese içim daralır, hırçınlaşırım… Kalp
kırarım.
Gündüzleri suratına tükürülmüş gibi bir yaşam, geceleri tinerden, ballyden iptal
durumda kafalar diye özetlenebilir yaşantıları… Tiner, bally sokak çocukları için
bazen soğuk kış gecelerinde kendilerini sıcak hissetmelerini sağlayan bir
kalorifer, bazen kendilerini sokağın tüm kötülüklerinden koruyan bir silah
bazen de sokağın tüm çirkinliklerine rağmen güzel şeyler düşünebilmelerine
yardımcı olan hayal kurma aletidir... Yani uyuşturucu sanki ışıklarını kapatamadıkları
tekin olmayan sokaklarda gece uyuyabilmelerini kolaylaştırır, uğradıkları tacizleri
ve şiddetin acısını bastırmalarına yardımcı olur ve akbabalardan korkmayacak
kadar uçmalarına hatta belki de sokakta ve kimsesiz olduklarını şuurlarını
kaybederek unutmalarına yardımcı olur… Amaçsız, çaresizlerdir birçoğu... Daha
sonra amaçlar edinmeye başladıkları zaman yani fikirleri silahlandığı zaman,
elleri de silah tutmaya başlar ya sokaklar da ölürler ya da öldürürler...
Bunca yıldır hiç zarar görmedim sokaklarda… Güzelim evlerde
yaşayan şık abi ve ablalar daha çok canımı yaktı hep. Benim kötüm sokaklar değil o nedenle.
Ama yaşamdaki en büyük korkularımdan biridir… Sokakların
ziyaretçisi değil yerleşiği olmak.
Öyle hikâyeler bilirim ki bundan korkmak gerektiğini de bilirim.
Yalnız çocuklar değil yaşlılarda, meczuplarda vardır sokaklarda… İçlerinde
okumuşlar vardır… Ailelerini yitirmişler vardır… Yaşlandığı ve hiçbir sosyal
güvencesi ve geliri olmadığı için sokaklarda olanları vardır…
Şöyle olsaymış, böyle yapsaymış… Şunun bunun kıymetini
bilseymiş, kim bilir neler yapmışlar beni hiç ilgilendirmez… Çünkü başa
gelmeyen her şey için aklı vermek, fikir yürütmek kolaydır. Klasik bir ''hadi bir de suçu kendimizde
arayalım'' yazılarından değil bu… Çünkü bu da yaşamın gerçeği…
Bugün hava serinledi… O yüzden aklımda sokaklar var…
Nihat
Behram’dan birkaç satırla bitsin yazı…
“Bir park ağacında, bir koruda, bir nehrin sularında, bir kıyıda
kimsiz, kimsesiz, kimliksiz bulunuvermiş, bulundukları yerde izleri de
silinivermişti.
Yaşamışlar ve ölmüşlerdi, fakat ne yaşamlarına ne de ölümlerine
ilişkin izleri kalmıştı. Anılarında ve tutanaklarda solgun yaprakçıklar gibi
uçuşuyorlardı. Acıma, yadsıma, yadırgama, küçümseme, aklama, karalama
cümleleriyle süslenmiş söylentilerde dolaşıyor. Kimisi ise sadece anılarda, o
da anımsanmaz olmuş izleriyle dolaşıyor.”
Hamiş; Herkesin
görünce "yanlışlıkla baktığı"
şu çocukları, evsizleri, yetimleri, dışarıları, atılmışları, insan yerine
koyulmayanları, tanıyor musunuz? Şimdi buraya kadar okuduysanız dönün Facebook’a,
bunları hızlıca geçip, sıcak evinizde “Norveç’te karda montsuz kalan çocuk”
görüntülerini izleyip “dünyada ne iyi insanlar var. Onlardan biri olduğum için
gurur duyuyorum” deyip ağlayın…