25 Şubat 2016 Perşembe

"KADININ İNSAN HAKLARI"

Yazının aracılığı ile şu soruyu okuyanlara yöneltmek isterim.
Neden ?
Hukukun evrensel ilkelerini simgesi olan Themis heykeli kadındır 

Neden ?
Liberty adasında bulunan özgürlüğü temsil eden özgürlük anıtı neden kadındır.
Neden ?
Fransız devriminin simgesi olan Eugene delacroix in resminin kahramanı neden kadındır
Neden ?
İlk sendika örgütlenmeleri kadınlar tarafından başlatılmıştır
Bu örneklere onlarca demiyorum yüzlercesini ekleyebilirim... (Hakan Kılıç)

. "KADIN HAKLARI" durumu dünya üzerinde bu şekilde isimlendirmek mümkün belki ama bu ülkede bu deyişi değiştirmek lazım sanırım

"KADININ İNSAN HAKLARI" demek daha doğru sanırım...
Kadın insanı olarak "kadın ama insan" ya da "insan ama kadın" veyahut "kadın ve aynı zamanda insan" olarak görülmeye ve gösterilmeye devam edildiğimiz sürece ayrımın önüne geçemediğimiz gibi "İNSAN HAKLARI" adı altında kadın-erkek ayrımı olmadan teminat altına alındığı söylenen haklarımızı da korumamız mümkün olmayacak gibi görünüyor...

Ayrımcılık, bir toplumsal davranış bozukluğudur. Yani ayrımcı davranış bir kronik rahatsızlıktır. Eğer süre giden bir ayrım varsa ve bu ayrımdan rahatsız olduğunu dile getiren bir insan varsa, bu ayrımı yok saymak ne ayrımı, ne de o kişinin rahatsızlığını ortadan kaldıracaktır. Aksine, ayrımcılık yapanın yaptığı ayrımcılığın kavramsallaştırmasına ayrımcılık demek, ayrımcılık yapanın yaptığı ayrımcılığı meşrulaştırmak olarak işlev kazanır.

Daha da açalım:

Örneğin bir eşcinsel bir arkadaşınız var. Eşcinsel olduğunu bilmenize rağmen, onun yaşama koşulları sizi ilgilendirmediği için, ardından ona karışmak konusunda bir haddiniz olmadığına inandığınız için ona herkese nasıl davranıyorsanız öyle davranıyorsunuz. Ama;

Diyelim ki, bu arkadaşınız bir genel arkadaş toplantısında, herkes sevgililerinden bahsederken, kendisinin hemcinsi sevgilisinden bahsetti... Masada soğuk bir hava esti ve bir tiki kız "ay çok iğrençsien" diyecek filan oldu. Ya da küçümseyenler onu bir anda yok sayanlar oldu...

Arkadaşınızın morali bozuldu. Çıktınız toplantıdan ve şey dediniz "sen de abicim öyle uluorta söyleme böyle şeyleri".
İşte Kadın Hakları, Kürt sorunu, eşcinsellere yönelik şiddet, kadına yönelik cinsel istismar, taciz ve şiddet vb. bu toplumsal ayrımcılığın üzerine kurulu zaten; bu konuda rahatlama, kendini toplumun bir parçası gibi hissetme ve ikinci sınıf vatandaş yerine koyulmama koşullarını zaten ezen konumundaki kişilerin beğenisine sunmak zorunda değil hiç kimse.

Kadınların insan hakkı talepleri de, bu anlamda, kadınları ilgilendiren bir mücadele alanı gibi...

Kadınlar, insan hakları talepleri için, erkeklere durumu anlatmak zorunda değil. Ayrımcılığın söz konusu olduğu yerde, "ayrımcılığı yapan" dan bu hak talep edilemez...
Şahsen ben, heteroseksüel bir kadın, Arnavut kökenli bir Türkiyeli, görece iş sahibi bir okumuş insan olarak, bu ayrımcılık diyalektiğinin mağduru olduğuma inanıyorum. Bu belki benim "ezen" olmayı beceremememden kaynaklanıyor, belki de anarşist olduğum için ezenlerin ağzına burnuna vurmak istememden.

Sonuç olarak, evet, kadın, kadın olduğu için ayrımcılığa maruz kaldığı her yerde, kendi insan hakkına sahip olmak için örgütlenmeli, bunun psikolojik ve sosyal nedenlerini ve çözümlerini örgütlü bir şekilde üretmelidir.
Yoksa daha çok kız çocuğu taciz edilir, tecavüze uğrar, kılık kıyafeti tartışılır... Erkeklerle arkadaşlıklarının sınırı konuşulur...

Vergisini alarak "Genelev" işleten ve bunu da sokaktaki kadının erkek tarafından rahatsız edilmemesi argümanına dayandıran, camide namazda kadından cinsel anlamda tahrik olabilen, eşek, sıpa, at, tavuk, koyun, keçi, kedi, köpek, tavuk, horoz, mumya, ölü, bebek, komşunun kızı, kendi kızı, kardeşi, öğrencisi, gelini, yengesi, yolda gözüme kestirdiği, otobüste yanına oturan, hasbelkader göz göze geldiği, hata yapıp kendine gülümsemiş tüm canlılara muhteşem bedeninin olanaklarıyla zarar verebilen erkek insanını çıkardığı yasa ve kararlarla güçlendiren, ceza sistemini işletemeyen bir ülkede bunlar olur...

Siz hiç bindiği dolmuştaki şoförü kaçırıp tecavüz edip sonrada öldürüp yakan kadın hikayesi okudunuz mu...
Ama arada sırada da olsa dayanamayıp birlikte olduğu adamın cinsel organını kesen kadın hikayeleri okuyorsunuz değil mi... öldüren, yakan, vuran kadın öyküleri...

SCUM'da yani ERKEKLERİ DOĞRAMA CEMİYETİ 
MANİFESTO'sunda Valeria Solanas ablamız şöyle der...
"Erkek, tümüyle bencil, kendi içine hapsolmuş, empatiden yoksun, sevgi, dostluk, şefkat bilmez biridir. Eksik bir kadın olarak erkek, hayatını kendini tamamlamak yani kadın olmaya çalışmakla geçirir. Bunu da, sürekli kadınları arayarak, onlarla yaşayarak; kadınsılığı sömürüp, kadınlara erkeksilik yansıtarak yapmaya çalışır. Diğer bir deyişle kadınlarda penis kıskançlığı yoktur, erkeklerde vajina kıskançlığı vardır."

Sert mi? Çok mu abartılı... Sizin kızınıza tecavüz edildi mi hiç?.... Ya da babanız size tecavüz etti mi?

"gerçek bir cemaat, birbirinin bireyselliğine ve mahremiyetine saygı duyan, aynı zamanda birbirlerini zihinsel ve duygusal olarak etkileyen - birbirleriyle özgür ilişkiler içinde olan özgür ruhlar - ve ortak sonuçlara varmak için birbiriyle işbirliği yapan - türün mensupları ya da çiftler değil - bireylerden oluşur. gelenekçiler toplumun temel biriminin aile olduğunu söyler; ama temel birimin birey olduğunu söyleyen yoktur."

Kadın bir bireydir.O halde sadece biz "de" varız diyen kadınlara savaş açan erkek kafasına verilecek en güzel cevap belki de Solanas'ın sertliğidir. Bu ülkede kimsenin birbiri ile yaşamaya niyeti yok o kesin. En temelde ise bu ülkenin kadınları yaşatmaya niyeti yok.


O zaman nefsi müdafa suç değildir.