Bünyem
böyle… İçimde itiraz eden biri var…
Yaşamda en
sık duyduğum ve en kırıldığım cümledir “Ama sen sivri dillisin”
Gece yarısı
beni uykumdan eden bu cümleye dair birkaç şey yazasım var ama yazmaya
başlamadan bir özlü söz yazayım önce…
Demiş ki
bir büyüğümüz… “Kırdığın kalbin sahibine iyi bak yolun ona çıkacaktır bir gün”
İşim,
sosyal hayatım gereği çok insan tanıyanlardanım. Ve doğrudur arada çok da
huysuz olurum… Ama bazılarınızın bende var olduğunu söyledikleri “sivri dil”
kendilerinin yaptıkları şeyleri başkaları gibi yalancıktan görmezden gelmiyor
olmam… Arkadaş sen ne yapıyorsun diyebilmemdir.
Evimde
otururken bir an yahu durun şuna bir terslik edeyim demiyorum elbette bende…
Bazen
bulunduğunuz ortamlarda öyle bir şey oluyor ki; Ali Veli’ye, kırkdokuz elli’ye
göz göre göre yalan söylüyor… Nasıl oluyorsa körler sağırları işine geldiği
için “ay sizde ne hoş insansınız, vallahi haklısınız diye yıkıyor, yağlıyor”
Önce bir
bakıyorum ben… Hayırdır diyorum kendi kendime… Ortada anlamadığım bir lisan
dönüyor çünkü… İlk etapta adam sende deyip oluruna bırakıyorum… İçimden de
“adam” değilmiş diyorum… Neyse artık bana göre adamlık kriterleri. Sonra
bakıyorum bu sefer Veli Ali’ye aynısını yapıyor… Hop birader diyor içimden bir
ses “yalan mısınız olum” diyor içimdeki bana göre doğru…
Eğer bu
durum beni ilgilendirmeyen bir şey ise mesele “kişinin özel yaşamına dair bir
şey ise” konuyla ilgilenmiyorum, yargılamıyorum bana çok ters gelen bir şey ise
kendimi ondan uzağa konumlandırıyorum. Örneğin bana göre çeşit çeşit fahişelik
var yaşamda illa bir kadının kendini parayla satması değil benim kafamda bu…
Eğer bir insan çıkarları için, eş ahbap, dost satıyorsa ve bundan nemalananlar
susuyorsa ortada ciddi bir falso durum vardır. Şimdi bu olduğunda ve durum
“beni etkilediğinde” buraya dikkat lütfen “bu durum beni de etkilediğinde
yazdım” ben; kardeşim bunu yapamazsın dediğimde neden durum yanlış değil de
benim bunu söylemem yanlış oluyor biri bana bunu anlatsın… Hem de tane tane…
Çok
sevdiğim dürüst, güzel kalpli insanlar tanıyorum bir kere bile sivri dilimle
tanışmadılar. Beni sivri dilli buluyorsanız bir onlara sorun… Neden onlar bu
yanımla tanışmamış… Birde kendinize sorun neden size duymaktan hoşlanmadığınız
o şeyi söylemişim… Bu arada o şeyi ben yüzünüze söylerken muhtemelen “ay çok
tatlı dilli, nasıl sevecendir” dediğiniz bazıları şu an bile arkanızdan
söylüyor…
Yani ben
toplumsal değer yargılarımızı doğru anlıyorsam toplum bana “aman cız”
insanların arkasından konuş ama kendilerine arkadaşım bunu yapamazsın,
haksızlık bu deme diyor öyle mi?
Ne hoş… Can
Dündar’ı da bu sebeple hapse attıkları bir ülkede yaşadığımıza göre gün sizin
gününüz…
Hayatım
boyunca çok eşcinsel arkadaşım oldu benim. İçlerinde bazıları “ diğerleri
alınmasınlar ama” dürüst ve doğru sözlü idi… Ama o aşamaya gelene kadar onlara
diretilen “olmadığın gibi görün, topluma, arkadaşlarına, ailene hatta kendine
bile yalan söyle” deresinden geçmişlerdi bugün dosdoğru kim olduklarını söyleme
cesareti gösterenler. Bir çoğu ise toplumun istediği gibi görünmekle,
kendilerini yaşamak arasındaki “samimiyetsizlikte” koca bir yalanla yaşamak
zorunda kaldıkları için agresif, insanları sevmeyen, çok kolay yalan
söyleyebilen ve dedikodu yapabilen insanlar haline gelmişlerdi… Çünkü yaşamda
en büyük azap kendin gibi olmamaktır. Aslını özünü en yakınlarından bile
saklamaktır hemşire…
İşte bu
hemşirelerin düştüğü hataya düşmek için hiçbir sebebim yok benim yaşamda… Ben
kendime dair şeyleri "kim" ne düşünür demeden söylerim. “Kim” denilen
şey muhtemelen benim hayrıma bir insansa zaten insanca düşünür; iyi halimde,
kötü halimde yanımda olur…
Aldatılmak
denilen yalanın içinde 2-3 seneye yakın yaşamışlığım var yaşamımın bir
döneminde. Hani hissedip, içten içe bilip “acaba” ile “yok canım” arasında
geçirdiğiniz birkaç daraltan yıl…
Aldatılmaktan fazla koyan kısım budur bana
hep. Çünkü aslında bildiğiniz ama karşı tarafın sizin yüzünüze bir de üstelik
"sen beni nasıl böyle bir şeyle suçlarsın" diye çemkirdiği,
doğrunuzun, yanlışınızın şaştığı, paranoyak mıyım yoksa karşımdaki mi
karaktersiz noktasında gelgit yaşadığınız zamanlardır onlar… Benim için olay
“doğruyu söyle canımı ye” noktasındadır…
Yani bana
doğruyu söyleyin… Bana başka, başkasına başka konuşmayın, benimle konuşurken
bana evetler, haklısınlar deyip; başkasıyla konuşurken “yok abi aslında sen
haklısın” diyen adam olmayın, bakın o zaman “sivri dilli” miyim, tatlı dilli
miyim?
Velhasıl
yaşam bir etki tepki durumu… Yani benim düşündüğümü dile getirme hakkım size
sivri dillilik olarak geliyorsa bazılarınızın yalan halleri de bana doğru
gelmediğindendir. Babamdan öğrendiğim şudur; “İnsanın bir duruşu olur yaşamda
omurgası başkasına göre eğilip bükülmez”
Yani “Nokta
kadar menfaate, virgül kadar eğilinmez”…
Bundan 20
sene kadar önce kendimde keşfettiğim bir ruhsal durumum var benim…
İLKOKUL
SENDROMUM… Biraz sert ve korktuğum bir hocayla okudum ben ilkokulu, döven bir
hoca değildi ama bir şekilde ruhumda derin bir tedirginlik duygusu yaratırdı…
Koca kadın oldum ne zaman gece uyku uyuyamasam, işe giderken ya da yaptığım bir
özel çalışma içinde kendimi sürekli ilkokuldaki o tedirgin ruh hali içinde
hissetsem anlarım ki “o durum” artık bana iyi gelmiyor… Ve o alanı terk etmem
lazım… Ve bu hali hissettiğimde son çıkıştan bir önceki duraktır bu benim için.
Ben çok
uzun yıllardır biliyorum dostlar söylemekle, yazmakla bu düzenin
değişmeyeceğini… Çok yüzlü insanların daha çok prim yaptığını… İnsanlarının
birbirine söyleme cesareti olmayan şeyleri söyleyebildiğim için benden
çekindiklerini ya da tehlike olarak gördüklerini… Yani bu bana yeni bir durum
değil…
Yanlışa
yanlış demek gerekiyor dostlar “bana ne, ne olursa olsun! Bana dokunmayan yılan
bin yıl yaşasın” dediğimiz için bugün yaşadığımız ülke bu yüzsüz insanların
elinde…
YANİ BENİM
İTİRAZIM VAR YALAN, DOLANA… YÜZÜNE İNSAN EYLEYİP ARDINDAN KONUŞMAYA, DOĞRUYU
SÖYLEMEK YERİNE ÇIKARINA UYGUN DAVRANIP İKİYÜZLÜLÜK YAPMAYA…
OLMAYA
GELDİK DOSTLAR…
SON SÖZ;
”DÜNYADA
GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİKLİK OL”
MAHATMA
GANDHI