3 Şubat 2016 Çarşamba

İTİRAZIM VAR…


Bünyem böyle… İçimde itiraz eden biri var…
Yaşamda en sık duyduğum ve en kırıldığım cümledir “Ama sen sivri dillisin”

Gece yarısı beni uykumdan eden bu cümleye dair birkaç şey yazasım var ama yazmaya başlamadan bir özlü söz yazayım önce…
Demiş ki bir büyüğümüz… “Kırdığın kalbin sahibine iyi bak yolun ona çıkacaktır bir gün”

İşim, sosyal hayatım gereği çok insan tanıyanlardanım. Ve doğrudur arada çok da huysuz olurum… Ama bazılarınızın bende var olduğunu söyledikleri “sivri dil” kendilerinin yaptıkları şeyleri başkaları gibi yalancıktan görmezden gelmiyor olmam… Arkadaş sen ne yapıyorsun diyebilmemdir.

Evimde otururken bir an yahu durun şuna bir terslik edeyim demiyorum elbette bende…

Bazen bulunduğunuz ortamlarda öyle bir şey oluyor ki; Ali Veli’ye, kırkdokuz elli’ye göz göre göre yalan söylüyor… Nasıl oluyorsa körler sağırları işine geldiği için “ay sizde ne hoş insansınız, vallahi haklısınız diye yıkıyor, yağlıyor”

Önce bir bakıyorum ben… Hayırdır diyorum kendi kendime… Ortada anlamadığım bir lisan dönüyor çünkü… İlk etapta adam sende deyip oluruna bırakıyorum… İçimden de “adam” değilmiş diyorum… Neyse artık bana göre adamlık kriterleri. Sonra bakıyorum bu sefer Veli Ali’ye aynısını yapıyor… Hop birader diyor içimden bir ses “yalan mısınız olum” diyor içimdeki bana göre doğru…

Eğer bu durum beni ilgilendirmeyen bir şey ise mesele “kişinin özel yaşamına dair bir şey ise” konuyla ilgilenmiyorum, yargılamıyorum bana çok ters gelen bir şey ise kendimi ondan uzağa konumlandırıyorum. Örneğin bana göre çeşit çeşit fahişelik var yaşamda illa bir kadının kendini parayla satması değil benim kafamda bu… Eğer bir insan çıkarları için, eş ahbap, dost satıyorsa ve bundan nemalananlar susuyorsa ortada ciddi bir falso durum vardır. Şimdi bu olduğunda ve durum “beni etkilediğinde” buraya dikkat lütfen “bu durum beni de etkilediğinde yazdım” ben; kardeşim bunu yapamazsın dediğimde neden durum yanlış değil de benim bunu söylemem yanlış oluyor biri bana bunu anlatsın… Hem de tane tane…

Çok sevdiğim dürüst, güzel kalpli insanlar tanıyorum bir kere bile sivri dilimle tanışmadılar. Beni sivri dilli buluyorsanız bir onlara sorun… Neden onlar bu yanımla tanışmamış… Birde kendinize sorun neden size duymaktan hoşlanmadığınız o şeyi söylemişim… Bu arada o şeyi ben yüzünüze söylerken muhtemelen “ay çok tatlı dilli, nasıl sevecendir” dediğiniz bazıları şu an bile arkanızdan söylüyor…
Yani ben toplumsal değer yargılarımızı doğru anlıyorsam toplum bana “aman cız” insanların arkasından konuş ama kendilerine arkadaşım bunu yapamazsın, haksızlık bu deme diyor öyle mi?
Ne hoş… Can Dündar’ı da bu sebeple hapse attıkları bir ülkede yaşadığımıza göre gün sizin gününüz…

Hayatım boyunca çok eşcinsel arkadaşım oldu benim. İçlerinde bazıları “ diğerleri alınmasınlar ama” dürüst ve doğru sözlü idi… Ama o aşamaya gelene kadar onlara diretilen “olmadığın gibi görün, topluma, arkadaşlarına, ailene hatta kendine bile yalan söyle” deresinden geçmişlerdi bugün dosdoğru kim olduklarını söyleme cesareti gösterenler. Bir çoğu ise toplumun istediği gibi görünmekle, kendilerini yaşamak arasındaki “samimiyetsizlikte” koca bir yalanla yaşamak zorunda kaldıkları için agresif, insanları sevmeyen, çok kolay yalan söyleyebilen ve dedikodu yapabilen insanlar haline gelmişlerdi… Çünkü yaşamda en büyük azap kendin gibi olmamaktır. Aslını özünü en yakınlarından bile saklamaktır hemşire…
İşte bu hemşirelerin düştüğü hataya düşmek için hiçbir sebebim yok benim yaşamda… Ben kendime dair şeyleri "kim" ne düşünür demeden söylerim. “Kim” denilen şey muhtemelen benim hayrıma bir insansa zaten insanca düşünür; iyi halimde, kötü halimde yanımda olur…

Aldatılmak denilen yalanın içinde 2-3 seneye yakın yaşamışlığım var yaşamımın bir döneminde. Hani hissedip, içten içe bilip “acaba” ile “yok canım” arasında geçirdiğiniz birkaç daraltan yıl… 

Aldatılmaktan fazla koyan kısım budur bana hep. Çünkü aslında bildiğiniz ama karşı tarafın sizin yüzünüze bir de üstelik "sen beni nasıl böyle bir şeyle suçlarsın" diye çemkirdiği, doğrunuzun, yanlışınızın şaştığı, paranoyak mıyım yoksa karşımdaki mi karaktersiz noktasında gelgit yaşadığınız zamanlardır onlar… Benim için olay “doğruyu söyle canımı ye” noktasındadır…

Yani bana doğruyu söyleyin… Bana başka, başkasına başka konuşmayın, benimle konuşurken bana evetler, haklısınlar deyip; başkasıyla konuşurken “yok abi aslında sen haklısın” diyen adam olmayın, bakın o zaman “sivri dilli” miyim, tatlı dilli miyim?
Velhasıl yaşam bir etki tepki durumu… Yani benim düşündüğümü dile getirme hakkım size sivri dillilik olarak geliyorsa bazılarınızın yalan halleri de bana doğru gelmediğindendir. Babamdan öğrendiğim şudur; “İnsanın bir duruşu olur yaşamda omurgası başkasına göre eğilip bükülmez”

Yani “Nokta kadar menfaate, virgül kadar eğilinmez”…

Bundan 20 sene kadar önce kendimde keşfettiğim bir ruhsal durumum var benim…

İLKOKUL SENDROMUM… Biraz sert ve korktuğum bir hocayla okudum ben ilkokulu, döven bir hoca değildi ama bir şekilde ruhumda derin bir tedirginlik duygusu yaratırdı… Koca kadın oldum ne zaman gece uyku uyuyamasam, işe giderken ya da yaptığım bir özel çalışma içinde kendimi sürekli ilkokuldaki o tedirgin ruh hali içinde hissetsem anlarım ki “o durum” artık bana iyi gelmiyor… Ve o alanı terk etmem lazım… Ve bu hali hissettiğimde son çıkıştan bir önceki duraktır bu benim için.

Ben çok uzun yıllardır biliyorum dostlar söylemekle, yazmakla bu düzenin değişmeyeceğini… Çok yüzlü insanların daha çok prim yaptığını… İnsanlarının birbirine söyleme cesareti olmayan şeyleri söyleyebildiğim için benden çekindiklerini ya da tehlike olarak gördüklerini… Yani bu bana yeni bir durum değil…

Yanlışa yanlış demek gerekiyor dostlar “bana ne, ne olursa olsun! Bana dokunmayan yılan bin yıl yaşasın” dediğimiz için bugün yaşadığımız ülke bu yüzsüz insanların elinde…


YANİ BENİM İTİRAZIM VAR YALAN, DOLANA… YÜZÜNE İNSAN EYLEYİP ARDINDAN KONUŞMAYA, DOĞRUYU SÖYLEMEK YERİNE ÇIKARINA UYGUN DAVRANIP İKİYÜZLÜLÜK YAPMAYA…

OLMAYA GELDİK DOSTLAR…

SON SÖZ;

”DÜNYADA GÖRMEK İSTEDİĞİN DEĞİŞİKLİK OL”


MAHATMA GANDHI