. "KADIN
HAKLARI" durumu dünya üzerinde bu şekilde isimlendirmek mümkün belki ama
bu ülkede bu deyişi değiştirmek lazım sanırım
"KADININ
İNSAN HAKLARI" demek daha doğru sanırım...
Kadın
insanı olarak "kadın ama insan" ya da "insan ama kadın"
veyahut "kadın ve aynı zamanda insan" olarak görülmeye ve
gösterilmeye devam edildiğimiz sürece ayrımın önüne geçemediğimiz gibi
"İNSAN HAKLARI" adı altında kadın-erkek ayrımı olmadan teminat altına
alındığı söylenen haklarımızı da korumamız mümkün olmayacak gibi görünüyor...
Ayrımcılık,
bir toplumsal davranış bozukluğudur. Yani ayrımcı davranış bir kronik
rahatsızlıktır. Eğer süre giden bir ayrım varsa ve bu ayrımdan rahatsız
olduğunu dile getiren bir insan varsa, bu ayrımı yok saymak ne ayrımı, ne de o
kişinin rahatsızlığını ortadan kaldıracaktır. Aksine, ayrımcılık yapanın
yaptığı ayrımcılığın kavramsallaştırmasına ayrımcılık demek, ayrımcılık yapanın
yaptığı ayrımcılığı meşrulaştırmak olarak işlev kazanır.
Daha da
açalım:
Örneğin bir
eşcinsel bir arkadaşınız var. Eşcinsel olduğunu bilmenize rağmen, onun yaşama
koşulları sizi ilgilendirmediği için, ardından ona karışmak konusunda bir
haddiniz olmadığına inandığınız için ona herkese nasıl davranıyorsanız öyle
davranıyorsunuz. Ama;
Diyelim ki,
bu arkadaşınız bir genel arkadaş toplantısında, herkes sevgililerinden
bahsederken, kendisinin hemcinsi sevgilisinden bahsetti... Masada soğuk bir
hava esti ve bir tiki kız "ay çok iğrençsien" diyecek filan oldu. Ya
da küçümseyenler onu bir anda yok sayanlar oldu...
Arkadaşınızın morali
bozuldu. Çıktınız toplantıdan ve şey dediniz "sen de abicim öyle uluorta
söyleme böyle şeyleri".
İşte Kadın
Hakları, Kürt sorunu, eşcinsellere yönelik şiddet, kadına yönelik cinsel
istismar, taciz ve şiddet vb. bu toplumsal ayrımcılığın üzerine kurulu zaten;
bu konuda rahatlama, kendini toplumun bir parçası gibi hissetme ve ikinci sınıf
vatandaş yerine koyulmama koşullarını zaten ezen konumundaki kişilerin
beğenisine sunmak zorunda değil hiç kimse.
Kadınların
insan hakkı talepleri de, bu anlamda, kadınları ilgilendiren bir mücadele alanı
gibi...
Kadınlar,
insan hakları talepleri için, erkeklere durumu anlatmak zorunda değil.
Ayrımcılığın söz konusu olduğu yerde, "ayrımcılığı yapan" dan bu hak
talep edilemez...
Şahsen ben,
heteroseksüel bir kadın, Arnavut kökenli bir Türkiyeli, görece iş sahibi bir
okumuş insan olarak, bu ayrımcılık diyalektiğinin mağduru olduğuma inanıyorum.
Bu belki benim "ezen" olmayı beceremememden kaynaklanıyor, belki de
anarşist olduğum için ezenlerin ağzına burnuna vurmak istememden.
Sonuç
olarak, evet, kadın, kadın olduğu için ayrımcılığa maruz kaldığı her yerde,
kendi insan hakkına sahip olmak için örgütlenmeli, bunun psikolojik ve sosyal
nedenlerini ve çözümlerini örgütlü bir şekilde üretmelidir.
Yoksa daha
çok kız çocuğu taciz edilir, tecavüze uğrar, kılık kıyafeti tartışılır...
Erkeklerle arkadaşlıklarının sınırı konuşulur...
Vergisini
alarak "Genelev" işleten ve bunu da sokaktaki kadının erkek
tarafından rahatsız edilmemesi argümanına dayandıran, camide namazda kadından
cinsel anlamda tahrik olabilen, eşek, sıpa, at, tavuk, koyun, keçi, kedi,
köpek, tavuk, horoz, mumya, ölü, bebek, komşunun kızı, kendi kızı, kardeşi,
öğrencisi, gelini, yengesi, yolda gözüme kestirdiği, otobüste yanına oturan,
hasbelkader göz göze geldiği, hata yapıp kendine gülümsemiş tüm canlılara
muhteşem bedeninin olanaklarıyla zarar verebilen erkek insanını çıkardığı yasa
ve kararlarla güçlendiren, ceza sistemini işletemeyen bir ülkede bunlar olur...
Siz hiç
bindiği dolmuştaki şoförü kaçırıp tecavüz edip sonrada öldürüp yakan kadın
hikayesi okudunuz mu...
Ama arada
sırada da olsa dayanamayıp birlikte olduğu adamın cinsel organını kesen kadın
hikayeleri okuyorsunuz değil mi... öldüren, yakan, vuran kadın öyküleri...
SCUM'da
yani ERKEKLERİ DOĞRAMA CEMİYETİ
MANİFESTO'sunda Valeria Solanas ablamız şöyle
der...
"Erkek,
tümüyle bencil, kendi içine hapsolmuş, empatiden yoksun, sevgi, dostluk, şefkat
bilmez biridir. Eksik bir kadın olarak erkek, hayatını kendini tamamlamak yani
kadın olmaya çalışmakla geçirir. Bunu da, sürekli kadınları arayarak, onlarla
yaşayarak; kadınsılığı sömürüp, kadınlara erkeksilik yansıtarak yapmaya
çalışır. Diğer bir deyişle kadınlarda penis kıskançlığı yoktur, erkeklerde
vajina kıskançlığı vardır."
Sert mi?
Çok mu abartılı... Sizin kızınıza tecavüz edildi mi hiç?.... Ya da babanız size
tecavüz etti mi?
"gerçek
bir cemaat, birbirinin bireyselliğine ve mahremiyetine saygı duyan, aynı
zamanda birbirlerini zihinsel ve duygusal olarak etkileyen - birbirleriyle
özgür ilişkiler içinde olan özgür ruhlar - ve ortak sonuçlara varmak için
birbiriyle işbirliği yapan - türün mensupları ya da çiftler değil - bireylerden
oluşur. gelenekçiler toplumun temel biriminin aile olduğunu söyler; ama temel
birimin birey olduğunu söyleyen yoktur."
Kadın bir
bireydir.O halde sadece biz "de" varız diyen kadınlara savaş açan
erkek kafasına verilecek en güzel cevap belki de Solanas'ın sertliğidir. Bu
ülkede kimsenin birbiri ile yaşamaya niyeti yok o kesin. En temelde ise bu
ülkenin kadınları yaşatmaya niyeti yok.
O zaman
nefsi müdafa suç değildir.