“Çıkarlarımıza bağlı olmak, duygularımıza bağlı olmak bir
kulluk, tutsaklıksa, özümüzün kölesi olmaksa, bizim düşüncemizden başka doğru düşünce
olmayacağını sanmak da gene öyle bir kulluktur…” demiştir Nurullah Ataç
eleştiri için…
Hiç bir şey icra etmeyenin çok şey icra edeni yerden yere
vurmasıdır zaman zaman eleştiri...
İcra etmek şart değildir bazen bilgi sahibi olmayanın fikir
sahibi olmasıdır… Bilgi sahibi olmak zorunda değildir kimse, bu durumda bilgi sahibiymişçesine,
o işi yapanın mantığını hemen kavramışçasına "lafımı koyarım te buraların
kralıyım" mantığı ile hareket etmektir zaman zaman.
Eleştiri, saygı çerçevesinde ve mantıklı yapıldığı zaman
faydalıdır. Diğer türlü saldırı olur, hakaret olur, kıskançlık olur, sonra da
hedef şaşar, hatta eleştiriyi yapmaya çalışan kim neyi savunuyor kim ne
amaçlıyor anlamamaya başlayıp kuduza döner yıkıcı olmaya çalışır, sonuçta da
eleştirinin yapması gerektiğini yapamaz hiç bir faydası olamaz...
Bu ülkede iyi bir şey yaptığınızda eleştirilirsiniz…
Eleştiri dayandığı şeylerin temelleri iyice araştırılmadan
ve peşin hükümle kullanıldığında ziyadesiyle yaralayıcı olabilen bir silahtır. Ayrıca
çoğu kez çoğu kişi tarafından suçlama ve haksız ithamla karıştırılan ve böylece
büyük bir kişilik aynasına dönüşen iştir. Çoğu kez eylemle ilgili, edimle
ilgili olmaktan çıkıp kişiliği hedef alan eylemdir.
Bazen çocuklaşıp içinden “bana ne, bana ne ben daha iyiyim
diye tepinmektir”
Öyle ya da böyle eleştirinin ana itici güç olduğu bir ülkede
yaşamaktayız…
Kişisel olarak eleştirildiğim kadar sevilseydim çok da
başarılı olurdum kanısındayım… Ama
yaşadığımız ülkenin ana prensibi ailede, eğitimde, iş hayatında, sosyal hayatta
eleştirmektir…
Herkes herşeyi herkesten iyi yapar, yetmez bunu herkes
herkese beyan eder, o da yetmez herkes herkesi beğenmez…
Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz…
Bu ülkede insanoğlunun yegâne eğlence kaynağıdır.
Bazen insanlar yüz yüze bunu yaparlar, en çok da en
yakınları üstünde, bu yüzden çıkar en büyük aile kavgaları…
Bazen yüzüne eleştiremezler de, siz o ortamda yokken
yaparlar ki buna da "dedikodu" demekteyizdir.
Bu eğlence bize karşı yaptırım gücü olarak onun bunun elinde
oyuncak edilip kullanıldığında isyan olur, cinnet olur... Bazen çok kırıcı
olur.
Sağlam argümanlara dayandırıldığında, belli bir etik içinde
gerçekleştirildiğine verimli bir düşünce ortamı sağlayabilecek "inceleme işi
“dir oysaki eleştiri… Bir insanın hiçbir yetkinliği olmayan bir konuda fikir
beyan etmesi, üstünlük taslaması nihayetinde komiktir…
Ben “Tango” yaparım ama sıradan bir tangocuyum… Gerçek bir
eğitmeni eleştirmem abesle iştigaldir… Ben yazı yazarım bundan da ekmek
yemişliğim vardır… Ama ben Cemal Süreya’yı eleştirir, kendimi ondan iyi
zannedersem bu eleştiri değil haddimi bilmemektir… Hiç futbol oynamamış biri
olarak bir maçı eleştirirsem bu anca komikliktir…
Eğer eleştiri; yıkmaya, küçük düşürmeye yönelikse, eleştiri
olmaktan çıkar, hakarete dönüşür. Bu durum da, her zaman vicdan sahibi insanlar
için mide bulandırıcıdır. İrite edicidir. Maksadını aşan eleştiri, seslendiği
kişiyi uğraşından soğutabilir. Oysa eleştirinin özü, belli bir insanı belli bir
şeyden soğutmak değildir. O insan her neyi yapıyorsa, onda bir gelişim
sağlamasına vesile olmaktır.
Çocuk büyütürken bu o derece önemlidir ki…
“Bundan bir bok olmaz” diye büyütülen çok çocuk bir gün önce
ebeveynin sırtını yere vurur…
Ama eleştiriden korkuyorsak, hiç bir şey söylemeyiz, hiç bir
şey yapmayız, hiç bir şey olamayız.
Muhteşem eleştirilere, bir o kadar muhteşem dedikodulara
hedef olmuş bir insan olarak bazen duyduklarım canımı yaksa da hedefimi
şaşırtmadığı bir gerçektir.
"eleştiri yapabilmek için ne gerekir?" sorusu
gelir hep aklıma... İnsan bir şeyi, birini beğenir ya da beğenmez... Kendi
bileceği iş… Kimseyi bağlamaması lazım... Ama iş eleştiriye gelince işler
değişiyor mu ne? Burada yetkinlik durumu devreye girmelidir kanısındayım…
Hikâye bu ya…
Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış.. Herkes bu ressamın yaptığı resimleri çok beğenir ona ressamların ustası derlermiş..
Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış.. Herkes bu ressamın yaptığı resimleri çok beğenir ona ressamların ustası derlermiş..
Onun yetiştirdiği bir ressam da eğitimini tamamlamış ve son
resmini yaparak değerlendirmesi için ustaya götürmüş..
Usta;
Sen artık ressam sayılırsın, artık senin resmini halk değerlendirecek
diyerek resmini şehrin en kalabalık meydanına götürüp en görünen yerine bırakmasını
istemiş.
Yanına da kırmızı bir kalem bırakarak halk tan beğenmedikleri
yerlere çarpı koymalarını rica eden bir not bırakmasını istemiş.
Ressam ustanın dediğini yapmış ve birkaç gun sonra resme
bakmaya gittiğinde görmüş ki, resmin tümü kırmızı çarpılar içinde resim
neredeyse görünmüyor...
çok üzülmüş tabi ressam bu duruma alıp resmi ustaya götürmüş
ve ne kadar çok üzgün olduğunu anlatmış..
Usta üzülmemesini ve resim yapmaya devam etmesini istemiş...
Ressam yeniden bir resim yapmış ve yine ustaya götürmüş.
Usta;
Tekrar resmini şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını
fakat bu defa yanına çeşitli renklerde yağlı boya ve birkaç fırça ile insanların
beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir not bırakmasını istemiş.
Ressam denileni yapmış ve bir kaç gun sonra resmin yanına gittiğinde
görmüş ki resme hiç dokunulmamış boyalar da fırçalar da kullanılmamış halde
duruyor..
Çok sevinmiş hemen usta ya gitmiş ve resme hiç dokunulmadığını
çok mutlu olduğunu anlatmış...
Usta;
Sen birinci durumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasızca
eleştirilerle karşılaşabilineceğini gördün fakat ikinci durum da onlardan hatalarını
düzeltmelerini, yapıcı olmalarını istedin… Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç
kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, buna cesaret edemedi…
Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma
demiş...
Hamiş; Eleştirinin “ insanları birbirine düşürme ve ortalığı
karıştırmada en etkili silah olduğunu söyler” Mark Twain.
İnsanlar değer verdiği veya değer vermeye layık gördüğü
insanları incitmeden bir konuda uyarmak isteyebilirler. Karşısındaki insan bu
eleştirileri püskürtme ve kendini savunma refleksini gösterse dahi uyarıcının
samimiyetine ve objektifliğine güveniyorsa o uyarıdan eminim ki bir pay alacaktır.
Ama insanlar birilerini kıskandıkları ve yok etmek istedikleri için bunu
yapıyorlarsa bunun muhatabı doktorlardır.