4 Haziran 2015 Perşembe

HİÇBİR BAŞARI CEZASIZ KALMAZ...



“Çıkarlarımıza bağlı olmak, duygularımıza bağlı olmak bir kulluk, tutsaklıksa, özümüzün kölesi olmaksa, bizim düşüncemizden başka doğru düşünce olmayacağını sanmak da gene öyle bir kulluktur…” demiştir Nurullah Ataç eleştiri için…

Hiç bir şey icra etmeyenin çok şey icra edeni yerden yere vurmasıdır zaman zaman eleştiri...
İcra etmek şart değildir bazen bilgi sahibi olmayanın fikir sahibi olmasıdır… Bilgi sahibi olmak zorunda değildir kimse, bu durumda bilgi sahibiymişçesine, o işi yapanın mantığını hemen kavramışçasına "lafımı koyarım te buraların kralıyım" mantığı ile hareket etmektir zaman zaman.

Eleştiri, saygı çerçevesinde ve mantıklı yapıldığı zaman faydalıdır. Diğer türlü saldırı olur, hakaret olur, kıskançlık olur, sonra da hedef şaşar, hatta eleştiriyi yapmaya çalışan kim neyi savunuyor kim ne amaçlıyor anlamamaya başlayıp kuduza döner yıkıcı olmaya çalışır, sonuçta da eleştirinin yapması gerektiğini yapamaz hiç bir faydası olamaz...

Bu ülkede iyi bir şey yaptığınızda eleştirilirsiniz…

Eleştiri dayandığı şeylerin temelleri iyice araştırılmadan ve peşin hükümle kullanıldığında ziyadesiyle yaralayıcı olabilen bir silahtır. Ayrıca çoğu kez çoğu kişi tarafından suçlama ve haksız ithamla karıştırılan ve böylece büyük bir kişilik aynasına dönüşen iştir. Çoğu kez eylemle ilgili, edimle ilgili olmaktan çıkıp kişiliği hedef alan eylemdir.

Bazen çocuklaşıp içinden “bana ne, bana ne ben daha iyiyim diye tepinmektir”
Öyle ya da böyle eleştirinin ana itici güç olduğu bir ülkede yaşamaktayız…
Kişisel olarak eleştirildiğim kadar sevilseydim çok da başarılı olurdum kanısındayım…  Ama yaşadığımız ülkenin ana prensibi ailede, eğitimde, iş hayatında, sosyal hayatta eleştirmektir…
Herkes herşeyi herkesten iyi yapar, yetmez bunu herkes herkese beyan eder, o da yetmez herkes herkesi beğenmez…
Bu ülkede hiçbir başarı cezasız kalmaz…

Bu ülkede insanoğlunun yegâne eğlence kaynağıdır.
Bazen insanlar yüz yüze bunu yaparlar, en çok da en yakınları üstünde, bu yüzden çıkar en büyük aile kavgaları…
Bazen yüzüne eleştiremezler de, siz o ortamda yokken yaparlar ki buna da "dedikodu" demekteyizdir.
Bu eğlence bize karşı yaptırım gücü olarak onun bunun elinde oyuncak edilip kullanıldığında isyan olur, cinnet olur... Bazen çok kırıcı olur.

Sağlam argümanlara dayandırıldığında, belli bir etik içinde gerçekleştirildiğine verimli bir düşünce ortamı sağlayabilecek "inceleme işi “dir oysaki eleştiri… Bir insanın hiçbir yetkinliği olmayan bir konuda fikir beyan etmesi, üstünlük taslaması nihayetinde komiktir…

Ben “Tango” yaparım ama sıradan bir tangocuyum… Gerçek bir eğitmeni eleştirmem abesle iştigaldir… Ben yazı yazarım bundan da ekmek yemişliğim vardır… Ama ben Cemal Süreya’yı eleştirir, kendimi ondan iyi zannedersem bu eleştiri değil haddimi bilmemektir… Hiç futbol oynamamış biri olarak bir maçı eleştirirsem bu anca komikliktir…

Eğer eleştiri; yıkmaya, küçük düşürmeye yönelikse, eleştiri olmaktan çıkar, hakarete dönüşür. Bu durum da, her zaman vicdan sahibi insanlar için mide bulandırıcıdır. İrite edicidir. Maksadını aşan eleştiri, seslendiği kişiyi uğraşından soğutabilir. Oysa eleştirinin özü, belli bir insanı belli bir şeyden soğutmak değildir. O insan her neyi yapıyorsa, onda bir gelişim sağlamasına vesile olmaktır.
Çocuk büyütürken bu o derece önemlidir ki…
“Bundan bir bok olmaz” diye büyütülen çok çocuk bir gün önce ebeveynin sırtını yere vurur…

Ama eleştiriden korkuyorsak, hiç bir şey söylemeyiz, hiç bir şey yapmayız, hiç bir şey olamayız.
Muhteşem eleştirilere, bir o kadar muhteşem dedikodulara hedef olmuş bir insan olarak bazen duyduklarım canımı yaksa da hedefimi şaşırtmadığı bir gerçektir.

"eleştiri yapabilmek için ne gerekir?" sorusu gelir hep aklıma... İnsan bir şeyi, birini beğenir ya da beğenmez... Kendi bileceği iş… Kimseyi bağlamaması lazım... Ama iş eleştiriye gelince işler değişiyor mu ne? Burada yetkinlik durumu devreye girmelidir kanısındayım…

Hikâye bu ya…

Hindistan’da çok ünlü bir ressam varmış.. Herkes bu ressamın yaptığı resimleri çok beğenir ona ressamların ustası derlermiş..
Onun yetiştirdiği bir ressam da eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak değerlendirmesi için ustaya götürmüş..
Usta;
Sen artık ressam sayılırsın, artık senin resmini halk değerlendirecek diyerek resmini şehrin en kalabalık meydanına götürüp en görünen yerine bırakmasını istemiş.
Yanına da kırmızı bir kalem bırakarak halk tan beğenmedikleri yerlere çarpı koymalarını rica eden bir not bırakmasını istemiş.
Ressam ustanın dediğini yapmış ve birkaç gun sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, resmin tümü kırmızı çarpılar içinde resim neredeyse görünmüyor...
çok üzülmüş tabi ressam bu duruma alıp resmi ustaya götürmüş ve ne kadar çok üzgün olduğunu anlatmış..
Usta üzülmemesini ve resim yapmaya devam etmesini istemiş...
Ressam yeniden bir resim yapmış ve yine ustaya götürmüş.
Usta;
Tekrar resmini şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını fakat bu defa yanına çeşitli renklerde yağlı boya ve birkaç fırça ile insanların beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir not bırakmasını istemiş.
Ressam denileni yapmış ve bir kaç gun sonra resmin yanına gittiğinde görmüş ki resme hiç dokunulmamış boyalar da fırçalar da kullanılmamış halde duruyor..
Çok sevinmiş hemen usta ya gitmiş ve resme hiç dokunulmadığını çok mutlu olduğunu anlatmış...
Usta;
Sen birinci durumda insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasızca eleştirilerle karşılaşabilineceğini gördün fakat ikinci durum da onlardan hatalarını düzeltmelerini, yapıcı olmalarını istedin… Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye kalkmadı, buna cesaret edemedi…
Sakın emeğini bilmeyenlere sunma ve asla bilmeyenlerle tartışma demiş...

Hamiş; Eleştirinin “ insanları birbirine düşürme ve ortalığı karıştırmada en etkili silah olduğunu söyler” Mark Twain.
İnsanlar değer verdiği veya değer vermeye layık gördüğü insanları incitmeden bir konuda uyarmak isteyebilirler. Karşısındaki insan bu eleştirileri püskürtme ve kendini savunma refleksini gösterse dahi uyarıcının samimiyetine ve objektifliğine güveniyorsa o uyarıdan eminim ki bir pay alacaktır. Ama insanlar birilerini kıskandıkları ve yok etmek istedikleri için bunu yapıyorlarsa bunun muhatabı doktorlardır.