Baba olmak zor zanaat, incelikli iş…
Ağır mesai… Bir ailenin
yükünü omuzlarında taşımak… Bunun için büyütülmek… Yaşamda ki asıl görevinin bu
ilan edilmesi… Bu stresin ağırlığından mıdır, nedir bilmem önce babaları
gönderiyoruz son teftişe... Bir çoğu bizi çocuk yaşta bırakıp gidiyor…
Can Yücel’i çok severim ben...
Aşkla öfkeyle yazar... Yazardı… O en güzel gözlü Maarif Müfettişinin oğlu idi...
O hayatta en çok babasını seven baba idi…
Diyor ki… “Hayatta Ben En
Çok Babamı Sevdim” in son dörtlüğünde Can Yücel;
"En son teftişine
çıkana değin
Koştururken ardından o
uçmaktaki devin,
Daha başka tür aşklar, geniş
sevdalar için
Açıldı nefesim, fikrim,
canevim
Hayatta ben en çok babamı
sevdim."
Hayatımdaki tüm “diğerleri”
alınmasın ama bende galiba en çok babamı sevdim… Benim de nefesim, fikrim,
canevim açıldı benzer bir yerlerde… Babam son teftişine çıktığında çok genç
yaşta idi dolayısıyla hep yakışıklı ve genç kalmayı becerdi gözümün önünde… Bu
sene nicedir beklediğim sene onun öldüğü yaştayım… Bu sene, o sene… Doğum günümde
bir bar taburesi üzerinde Teoman dinleyeceğim bağıra bağıra…
Güzel adamdı babam… İçi de
dışı da güzel adamdı. En iri yarı adamdı tanıdığım sonradan fark ettim ki
bildiğimiz normal ölçülerde bir adammış, en başarılı adamdı tanıdığım sonradan
anladım ki oda çok şeyi başaramamış, pek korkardım gölgesinden sonradan görünce
başkalarını anladım pek yufka yürekli bir babaymış... Sinirlendi mi öksürürdü
hafiften, şimdi anlıyorum içinden ona kadar sayarmış…
Çünkü şimdi anlıyorum baba
olmak zor zanaatmış…
Hala hiçbir adam o kadar
güzel değil… Oğlum dışında… Ve hala hiçbir adamın gölgesi o kadar üstüme
düşmedi bir daha…
Bu ülkede erkek olmanın zor
olduğunu düşünüyorum ben. Hem delikanlı gibi büyüyeceksiniz, hem ananızın kuzusu
kalacaksınız, hem babanızın aslan oğlu olacaksınız… Sonra bir kadının aklını
başından alacaksınız… Gündüzleri bir yerlerde kedileşirken, birilerini idare
edip evinize para getirmeye çalışırken belki de bunun için gururunuz kırılırken
akşam evde babanızın aslan oğlu olup, koca bir ailenin direği olacaksınız…
Para kazanacaksınız… Bunun
gerilimini mümkünse eve taşımayacaksınız... İllaki taşıyacaksınız… Hele de bir
de işler yolunda değilse… İçiniz ezilecek kendinizi kötü yetersiz
hissedeceksiniz…
Sinirli olacaksınız belki… Gergin…
Suskun… Suratsız… Tüm dünya dışarıda size yüklenirken, siz kendi kalenizde kral
olmak isteyeceksiniz… Sizin kanalınız açık olacak elbet televizyonda, masada
elbet önce yemek sizin tabağınıza konulacak, masanın baş sandalyesi tabii ki sizin
olacak… Eşiniz anlayışlı olacak mümkünse dar zamanlarda yanınızda, bol
zamanlarda sessizce olması gerektiği yerde olacak. Size hayran hatta daima âşık
olacak… Siz hem koca, hem maaş vermeyen patron, hem sevgili olacaksınız… Siz
hep haklı olacaksınız, birileri hep siz haklı olasınız diye çocukları organize
edecek… Ananıza babanıza mazeretler bulacak, o birilerini görmeyeceksiniz bazen…
Fark etmeyeceksiniz bile hatta bunla yetinmeyip birçoğunuz onu; sizi onca çekip
çevirdikten sonra; tam siz süt kaymağı kıvamına geldiğinizde bırakıp
gideceksiniz… Hatta bazılarınız bu kadar vefakâr çıkmayıp yarı yolda bırakıp
gideceksiniz… Sizden illaki korkulacak… Yaşlanana kadar es kaza ağlarsanız
şehir efsanesi kıvamında anlatılacak… Sizde yaşlanınca yerli yersiz
ağlayacaksınız artık izin var diye…”
Pek yumuşadı bizim bey
torunları görünce dayanamıyor siz onu bana sorun” diyecek hanım… Çocuklar
yıllar sonra size cevap verirken daha rahat olabilecekler… Şanslı iseniz
keyfini çıkararak yaşlanacaksınız… Hatta artık kimseye kızmaya haliniz hatta
niyetiniz kalmadığında hanım sultan geçmiş huysuz günlerinizin hatırına “aman
babanız kızar” deyiverecek arada bir geçmiş yıllardaki iktidarınızı hatırlatmak
için…
Bu ülkede ve hatta birçok
ülkede baba olmak zor…
İçiniz titreyecek
çocuklarınıza bakarken aman karizmayı bozmayalım diye çok da yüzgöz olmayacaksınız.
Anaları gibi iki dövüp bir sevemeyeceksiniz… O ne yapsa unutulacak, tatlı bir
anı olacak ama sizin yaptığınız yıllar sonra bile bir başka hatırlanacak… Şansınıza
ağlarken baba diye ağlayan bir çocuğunuz olursa bu sefer de hatun ağlamaya
başlayacak “bu çocuk beni sevmiyor mu ?” diye…
Unutmamanız gereken bir sürü
gün olacak yıllarca medya ve dahi tüm imalı hatırlatmalara rağmen unutup
duracaksınız tüm “özel” günleri… Oğlunuza gizli hayranlık duyacaksınız onunla
övünmenin yolunu arayacaksınız elbet işin raconu gereği o bunu anlamayacak… Aynı
sizde olduğu gibi o da bir onay bekleyecek hep babasından… Bir iş yeri
açtığınızda mümkünse oğlunuzun adını koyacaksınız… Ama kızınız, size ananızdan
sonra kayıtsız şartsız teslim ve hayran tek kadın insan olacak… Mümkünse hiç
evlenmeyecek… Mümkünse büyümeyecek te… Mümkünse size çok benzeyen bir adam
bulacak ki körler sağırları ağırlayacak huzur kaçmayacak...
Var mıdır geç ölüm
bilmiyorum ama benim babam pek genç öldü… Derler ya beni teliyle duvağıyla
gelin edemeden, torun torba sahibi olmadan… Gerçi benim telim duvağımda olmadı
ama babama benzeyen bir aslan parçam oldu… Gün
sayıyor “baba” olmak için… Babam kadar
iyi bir baba olmasını diliyorum, evladıyla/ evlatlarıyla babamdan çok daha uzun
yıllar bir arada yaşasın istiyorum…
Hiç görmedi babam oğlumu ama
biliyorum çok gurur duyardı Poyraz’ımla… Delikanlı duruşuyla, güzel ve sevgili
dolu yüreğiyle… Babamın öldüğü yaşa gelmeyi çok bekledim ben… Neden bilmiyorum
takıldım bu seneye… Babamın öldüğü yaşta bir torunum olacak… Yaşamın ne kadarı
rastlantı bilmiyorum…
Babasına çok hayran, çok
düşkün bir kızdım ben… Ayrıca genç kızken pek sakardım ben... Hani şu ergenlik
halleri durumundan... Sabahları okula birlikte giderdik, hiç beğenmezdi yolda
sersem sersem yürüyüşümü… “düşeceksin önüne bak” derdi durmadan haklıydı da
öyle sık düşerdim ki… Hele de hava yağmurlu ise beyaz çoraplarım çamur lekesi
olurdu… “ayak izlerimden yürü” derdi bana… Hala kulağımda sesi… Onun ayak
izlerinden yürürdüm çoraplarıma çamur sıçratmamak için ama yine de çamurlanırdı
çoraplarım
Ben babamın ayak izlerinden
yürümeyi pek sevdim…
Biliyorum birçoğu çok zor,
çok huysuz adamlar, akşam inerken gelecekleri saatlerde evlerde hala bir telaşa
sebep oluyorlar tüm modern zamanlara rağmen… Hala izinleri alınmadan anne idare
etmeden birşeyler yapılmıyor, baldan tatlı yanlarını, güzelim yüreklerini
görmek bazen çok zor oluyor… Ama onların rolü de bu yaşamda…
Hatırları kalmasın
kadrosundan bir babalar günleri var… emin olun çoğu sizi uyurken seviyor, belki
şimdiler de değişime ayak uydurdular daha rahat ifade ediyorlar sevgilerini ama
inanın bence bir çoğu hala kendini tutuyor aradaki o güzelim baba-çocuk, korku-sevgi-saygı
dengesini bozulmasın diye… Çok azı analarımızdan sonra bize kalıyor… Önce
analarımızın oluyoruz sonra onların…Bir anamızdan ayrılmaya görsünler bizden de
ayrılıyorlar…
Bir sürü şey deniyor
haklarında “ana varken bir gözleri görür ana yokken hiç görmez” diyorlar… Ana
gibi sevmez deniyor… Babalar hayatlarına bakar evlatları yok sayar deniyor…
Bazısı tüm bu tanımlamalara uyuyor elbette… Baba olmayı bir türlü
beceremiyorlar…
Ama ben böyle bir babayla
büyümedim… Bizim için çalışan, yorulan, yıpranan dünya yakışıklısı bir babayla
büyüdüm… Belki de ondan beklentilerim yüksek oldu evliliğimde… Boşanmama rağmen
oğlum babasını her gün gördü… Ailemde hep evine, ailesine düşkün babalar oldu… Dolayısıyla bilmiyorum baba korkusunu,
nefretini… Babadan zarar görmeyi… Çok şanslıydım babamla yaşadığım 21 sene boyunca… Çok
güvendeydim… Çok huzurluydum…
Ben; babamın gönül gözünü 28
sene sonra bile tam gözümün içinde hissediyorum…
Kıymetini bilin babalarınızın…
Birgün hiç beklemediğiniz bir yerde gidiyorlar yaşamınızdan, aniden bazen… Dünyalarınız
olsa bile “o gün” kendinizi kimsesiz hissediyorsunuz… “Evin orta direği”
başınıza çöktü sanıyorsunuz… Bir daha hiçbir şey eskisi gibi olmuyor ve
söylenmemiş öyle çok şey kalıyor ki geride…
Ben babalar gününde
anlıyorum bir “anıya” sarılmayı…
Bu oğlumun ilk babalar günü…
Daha eline almamış olsa da Dila’yı heyecanla bekliyor… Sağlıkla geldiğinde “Dila”
çok harika bir baba olacağını biliyorum…
Bugün tüm babaların, hem de
dünyanın en yakışıklı, en kocaman, en cömert yürekli, en taze babasının babalar
gününü kutluyorum…
Babamın hep dediği gibi
“sevildiğinizi bilin ulan eşşekler”
Zorlamayın, üzmeyin babalarınızı
baktınız iki lafı bir araya getirip size “seni seviyorum” diyemiyorlar
şanındandır babalığın deyin… Siz söyleyin geç kalmadan… Sevildiğinizi bilin…
Seni bu babalar gününde de
özlemle anıyorum ALTAN AKI…