Bazen şansını çok
zorlamamalı insan…
Sıradaki şarkı size gelsin…
Yaş 49… envai çeşit tecrübe
var… İş yaşamı, özel hayat… Evlatlık, annelik tecrübeleri… Arkadaşlık
tecrübeleri… Ben hala anlayabilmiş değilim…
Biri bana 5 yaşında bir
çocuğa anlatır gibi anlatsın lütfen bir insanın başka bir insan üzerindeki
baskısının nedenini… Yaşamda görevler var… Üstümüze aldığımız sorumluluklar.
İyi ki kötü herkesin kendine ait bir aklı var…
Deirdre, “Tahakküm” kanun
yazan ve ceza veren bir yok-Tanrı’dır diyor.
Toplumdan hayatta kalış
satın almak amacıyla senin hayatının saatlerini satar…
Tahakküm direnişi de ortaya
çıkaran bir davranış biçimidir. Tahakküm arttıkça direniş de genelde çeşitlenir
ve yaratıcı bir hale bürünür. Yani tahakküm, yaratıcılığı arttırır. Böyle
bakınca iyi birşeymiş gibi geliyor ama değil, hele de bana yapılırsa…
Ahkâm kesen insanları
sevmediğim gibi insanları kendi tahakkümleri altına alarak, kendi çıkarı için
zorlayan insanları da sevmem ben. Ben bunları sevmediğim içinde bazıları da
beni sevmez…
Ahkâm kesmek fikir beyan
etmekten farklıdır… Cümle içinde “bence”
barındırmaz… Kesinlikler barındırır.
Kişinin bir "şey"
ile alakalı olarak ahkâm kesebilmesi için o "şey"'i alt etmiş olması
gerekir. Bir şeyi alt etmek için aşılması gereken eşiğin kutbu hakkında, utanmadan
işimize geldiği şekliyle hüküm veririz. Bir yandan işine gelen düzeni sürdürmek
isterken, bir yandan da "ben de sizdenim" mesajı veririz… Verirler…
Verilir…
Bir yerde duymuştum sanırım
diyordu ki; çeşit çeşit ahkâm kesme ekolu vardır…
Dediğimi yap yaptığımı yapma
ekolü…
Sen önce kendine bak ekolü…
Yapamayanlar eleştirir ekolü…
Ancak çıkarı olmayan kişi
adil olabilir ekolü… Daha da bir sürü şey yazılabilir.
Ama kesin olan her Türk’te
bulunan, farklı noktalarda baş gösteren kronik hastalıktır.
Ahkâm kesmek; elimizde
tuttuğumuz bir avuç gerçeklik kırıntısını o pıtırcık beyinlerimizle manipüle
ederek kendi küçük bencil çıkarlarımızı haklı çıkarmaya çalışan yarım-kalmış
yaratıklar olduğumuz için; haksız veya ahlaksız olduğumuzu fark ettiğimiz durumlarda,
ancak determinizm ananın kollarına sığınıp timsah gözyaşları dökebilecek kadar
olgun ve samimi olabildiğimiz için; kendi kendimize, adil olduğumuzu
gösterebilmenin tek yoludur.
Ahkâm kesmek; empati sahibi
olmayan insanların çok çabuk düştüğü bir yanılgıdır. İnce ayrıntılar
düşünülmeden sadece ben diyen insanların gözü kara sözleridir. Ahkâm kesici
karşıdakinin bu konuda / bir konuda fikri olmadığı fikrinden yola çıkarak
başlar konuşmaya…
Bir eksiklik göstergesi, bir
kompleks yumaklığı, bir “ben ben ben'cilik”tir…
Asabi ahkâmcı iyice işin
içinden çıkamayacak hale gelince, kişisel saldırılarda bulunur. Bunu acemi ahkâmcılar yapar. Prof. ahkâmcılar,
sinirlerini kişilere değil nesnelere yöneltir. Bardak kırar, leblebi ezer, bade
süzer. Rezil olmaktan utandığı noktada ortaya hemen Foucault, felsefe, kişisel
gelişim gibi konulardan giriş yapar…
Ahkâm kesmek; bencilliğin ve
özellikle ukalalığın dik alasıdır.
Oturduğu yerden sürekli
eleştirmek, yargılamak, ben demiştim demek, bir külahıma anlat tavırları, bana
anlatma ben bunların hepsini gördüm geçirdim ukalalığı, empati yoksunluğu vs.
hepsinin bileşkesidir.
Sorarlar adama, arkadaşım
sen de hastasın ben de. Ben iyileşmek için bin çeşit ilaç almış, kaç alternatif
yönteme başvurmuşken, ben sonuç başarısız da olsa o kadar çabalarken ve sen
daha bunların bir tanesini bile henüz denememişken, denemeye zırnık cesaret
gösterememişken bilmediğin şeyin nesini savunuyorsun bana.
Sen de bir uğraş bakalım bir
çabala bakalım, yaşaması söylemesi kadar kolay oluyor muymuş?
Demek ki neymiş…
Ahkâm, kesilmeden önce, bir
gece suda bekletilerek tuzundan arındırılmalıymış...
Biri bana şimdi tekrar 5
yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatsın lütfen bir insanın başka bir insan
üzerindeki baskısının nedenini…
Ego denen şey kolay aşılamaz
ise de dizginlenebilir…
Kanımca bu toplum huzurunun
bir türlü tesis edilememesi önündeki en aşikâr çıkmazdır çünkü…
Sıradaki şarkı demiştik dimi; Peki peki anladık olur mu?