"adama âlemi nasıl
bilirsin diye sormuşlar, o da kendim gibi demiş"
Ne de manalı, ne de anlamlı
bir söz yumağı… Kişi kendini bilmek gibi irfan olamaz ile de tamamlarsak yeme
de yanında yat olur kanımca… Hatta doğrusunu yazalım hazır sırası gelmişken;
“çeşm-i insaf gibi kâmile
mizan olmaz
kişi noksanın bilmek gibi
irfan olmaz”
Kişinin kendisine ve çevresine
yönelik hâkimiyetinin sınırlarını bilmesidir bir anlamda...
Güzel bi söz vardı, kim söylemiş
bilmiyorum:
"insanlar kendilerini yapabileceklerini
düşündükleriyle, başkaları ise onları yaptıklarıyla değerlendirir"...
Ben şöyleyim, ben böyleyim,
ben bunu yaparım, bunu ederim demek kendiniz hakkındaki gerçekleri yansıtmaz...
Sizin kendiniz hakkındaki fikirlerinizi aktarır maalesef…
Objektif bir değerlendirme için
bir dosta gidip: "hocam ben şöyle böyle bişeyler yapmaya karar verdim, süper
olacak" deyin. Alacağınız cevap sizin gerçekte ne olduğunuzun ve sınırlarınızın
ifadesi olacaktır. Tabii burada mesele bu samimiyet ve dürüstlükte bir “dosta”
sahip olmak ve sizin bu söyleneni kabullenecek olgunluğa erişmiş olmanızdır.
Eğer ki bir gün bunu
birilerine değilde kendi kendinize sormayı ve cevaplamayı öğrenirseniz
"kendini bilmek" gibi bir "irfan’a sahip olmaya başlamışsınızdır...
Ama yaygın olarak gördüğüm
şudur ki; herkes “başkasını biliyor”; hatta inanılmaz biliyor…
Herkes başkasının kusurlarını
görüyor…
Bektâşî, Mevlevî’ye sormuş:
- Sizin hırkanızın yenleri
neden bu kadar geniş olur? Mevlevî:
- Başkasında gördüğümüz
kusurları gizlemek için” diye cevap vermiş ve:
- Ya sizin hırkalarınızın yenleri
niye bu kadar dar olur? diye sormuş.
Bektaşi de:
- Biz kimsede kusur görmeyiz
de diye cevap vermiş…
Onun için “kusur görenindir”…
Bu karşınızdakinin kusursuz olmasından değil sizin başkalarının kusurlarıyla
uğraşıp durarak daha büyük bir kusur işliyor olmanızdandır.
Öyle insanlar tanıyorum ki;
her güzel şeyi bozacak kadar çok fesatları vardır yüreklerinde…
Bitmeyen eleştirileri, sürüp
giden memnuniyetsizlikleri, bir oda dolusu insana yetecek kadar sevgisizlikleri
vardır. Ama onlara sorsan hep onlar
haklıdırlar… Onların hakları yenmiştir, onlara haksızlık yapılmıştır, onlar
doğrudurlar, dünya eğridir… Şikâyetleri hiç bitmez… Kendilerinden yana olmayan,
onlarla aynı düşünmeyen herkesi yanlış olmakla suçlarlar…
Geçer karşısına seyir ederim
bazen olan bitenin… Hakla hukukun birbirine geçtiği anları izlerim…
Her seferinde aklım acır
insanın kendini her konuda sonsuz haklı buluşuna…
Sen yapmaz mısın diyenlere
cevabım var elbette; bazen gözüm kapanır benim de… Kendimi sonsuz haklı
zannederim ama kendi kendime kaldığımda bilirim aslında yediğim haltı… Kendimden
kaçamam… Oysa her koşulda kendini sonuna dek haklı bulan çok zararlı insanlar
tanıyorum… Bazı durumlarda, hatta genelde etraflarını bu konuda ikna etmeyi başardıkları
insanları topladıkları için zararları bazen kendilerini aşar. Zamanında önlem alınmazsa yakar, yıkar
geçerler… Kendini eleştirebilme yeteneğine sahip değildirler... Empati kuramazlar,
yaptıklarından ders çıkaramazlar…
Kendi hatalarından
başkalarını sorumlu tutarlar… Birçoğu sürekli çevresindekilere karşı
agresiftirler, çok profesyonelleri konunun farkındadırlar hep güler yüzlü
olumlu ve yapıcı görünümlü olurlar… Kendine yalan söyleyip, inanma kabiliyetleri
acayip yüksektir.
Hitler’de davasında haklıydı…
“Kendine göre”… Bir de gaz odalarında ölenlere sormak lazım bu haklılığı…
Ezcümle;
"BENİM DOĞRUM YANLIŞ OLMA OLASILIĞI OLAN
BİR DOĞRUDUR; SENİN YANLIŞINSA DOĞRU OLMA OLASILIĞI OLAN YANLIŞTIR"
Sorgulayın… Kendinizi,
yaşamı, söylenenleri… Başkalarını suçlamadan bir nefes düşünün…
Ya da iyisimi bi açılın
gökyüzümü daraltıyorsunuz …
Ayrıca ben bilmem beyim bilir...
Ayrıca ben bilmem beyim bilir...