21 Ekim 2015 Çarşamba

BIRAK SEN YAPMA, BAŞKASI YAPSIN...



Bırak sen yapma başkası yapsın... Sen neden bu kadar işi üstleniyorsun deyicilerim için bir yazı...

Son yazımın ardından (inatçılık üzerine olan) sevgili annem,  önce kendine bak uyarısı yapınca ben inatçı mıyım diye düşündüm…

EVET… BEN İNATÇIYIM…

Yani buna düşünmeden de cevap verirdim… Ben inatçıyım…
Ama sorun neden inatçıyım...

Bir şeyi yanlış bulduğumda damarlarımdaki Arnavut kanı daha hızlı akmaya başlıyor… Bu illaki başkasında olmak durumunda değil… Ben kendimle de inatlaşabiliyorum… Hatta zaten benim inadım çoğu kez kendime… Mesela biri bir şey dediğinde sırf inadımdan ona ters bir şey demeye inat etmem… Kör inatla başka fikri dinlemeden ben haklıyım demem ama “ben ne dersem doğrudur” diyen biri varsa o vakit benim de Arnavut damarım tutar…

Çocukluğumdan beri gereğinden fazla işin sorumluluğunu üstüne alıyorsun ve sürekli bu kadar çok sorumluluğu üstüne alma, bırak kardeşin yapsın, kocan yapsın, iş arkadaşın yapsın, birlikte aynı yola çıktığın insanlar yapsın deyip duruyorsunuz bana…

Hayır, demek yapmıyorsanız siz ben yapmak zorunda kalıyorum… diyesim geliyor…

Kardeş… “odanızı toplayın çocuklar” direktifine “nasılsa ablam toplar” içgüdüsü ile zaten benim görevim olarak bakmışken bana iki yol kalmıştır muhtemelen… Ya kendi payına düşeni yapsın diye kardeşle kavga edicem (ki hayatımda ki en çekilmez şey her konuda sonsuz haklı kardeşimle kavga etmektir) ya da toplayıp bitirecem… Benim tercihim hep ikincisinden yana olmuştur… Şimdi ki zamanda aramızdaki denklem elbette bu değildir. Ama değişmeyen tek şey onun her konudaki sonsuz haklılığıdır…

Ya da ne bileyim evlilikte… O yapsın diye bırakmayı denemişimdir bende, bıraktığım yerde kaldıysa yapılması gereken muhtemelen bir iki denemeden sonra kendim yapmışımdır… 2 gün arayla tüm evin rengini inadımdan (!) değiştirmişliğim vardır mesela… Öyle badanacı tutarak filan değil kendi başıma boyayarak… 1.50 boyunda, 50 kilo bir kadın insan bir günde bir evi boyayıp, 1.80 boyunda 100 kilo bir adam akşam gelip bu rengi beğenmedim dediyse demek ki kadın ertesi gün “İNADINDAN” evin rengini değiştirmiştir… Sonuç adam muhtemelen senin bu aşamada yaşadığın, üzüntü, gerginlik, kırgınlık ve hayal kırıklığının farkında değildir ve yorgunluk zaten söz konusu bile değildir. Sen kendi koca dötünle inatlaşmışsındır… Yani aslında sen “en iyisini ben yaparım” iddiası ile değil, sınırlı bütçe, yapılması gereken iş ve sınırlı zaman denklemi nedeniyle yapmışsındır işi… Aramızda ki bu “nasılsa Emine yapar” ilişkisi halen, boşanmamızın 11 yıl sonrasında bile sürmektedir mesela… Ve hala bu konuda bana akıl verip “yahu sen yapma bırak o yapsın diyenler vardır… Yahu arkadaş 16 sene beraberlik, evlilik, 11 yıl boşanmışlık ben ilk iki ayda işleri benim yapmam gerektiğini anladım etrafımdakiler hala “inatla” bırak o yapsın diyor sonra “Emine inatçı”… Gerçekten mi?

Hayır, birisi üstüne düşeni yaptı da elinden mi aldım, ben daha iyisini yaparım diye…

Ama şüphesiz doğru yöntem odanın kendi kısmını toplamak, evin badanasının erkek işi olduğunu düşünüp onun bunu yapacağı “gelmeyecek zamana” işi bırakmaktır… Sabrınız varsa tabii… Mesela bu çerçeveleri duvara ben takmayacağım deyip onları 6 ay duvara dayalı asılacağı yerde kocası assın diye bekleten bir arkadaşım vardı… Saygıyla öpüyor, kokluyor ve duvara resimler asılmadan boşandığı için kutluyorum…

Hayatım boyunca bir dayı, iki arkadaş ve bir sevgili dışında hiçbir yakın ilişki insanımla bu nasılsa onlar üstüne düşeni yapar ilişkisini kurabilmişliğim yoktur açıkçası… Onlar ise bana hayatımın konforudur… Annemi elbette burada saymıyorum çünkü anne insanın sonsuz şımardığı, onun için her şeyi yapabilen yerdir… Koca kadın oldum ve hatta babaanne oldum hala tüm toplu kaprislerimi ona yapmakta bir mahsur görmüyorum…

Yani inadımdan ya da başka bir tavrımdan şikâyet etme hakkını verdiğim tek kişidir kendisi…

Bunu yapacak başka birine her an “ hadi oradan sen önce kendi üstüne düşeni yap” diyebilecek bir durumda hayatım…
Ben biliyorum ki bu ve benzer durumda yaşayan birçok insan var yaşamda… Çoğu bunu inadından, alkışlanma derdiyle ya da “ben bir Süpermen’im” diye düşünerek yapmıyor… Sadece yaşamlarında bir kendi sorumluluğunu taşımayan taşıyor olduklarından bunu yapıyorlar…

Ve işin bitmesi gerekliliğine inanıyorlar… Ve her tez canlı insana ona iş yaptıran sonra da ben yapardım sen az bekleseydin diyen, sen kendin yapmak istedin diyen bir aklı evvel düşüyor…

Ya da ne bileyim siz it gibi çalışırken ortama bir prenses, çokopirenz edasıyla gelip sizin yaptığınız işin keyfini süren ve bir teşekkür bile etmeden esas kızı, esas oğlanı oynayanlar oluyor hayatınızda…

Yani hem işini, üstüne düşeni yapmayıp hem de ahkâm kesenler kadar hayattan silinmesi gereken bir şey yok benim âcizane hayatımda… Bunun bu derece elzem olma sebebi de zamanında çok beklemekten gelen sabırsızlığımdır olsa olsa…

İşte ben bu noktada inatçı ve huysuz oluyorum…

Hem de çok… Ölesiye filan… Yani o noktada eğer benimle uğraşırsanız garanti veririm ben sizi gömerim… Bir yol bulur illa gömerim… Geçmişime gömülü çok hamili kart yakınımdır var neticesinde… Hak etmediğimiz hiçbir şey başımıza gelmez neticesinde değil mi? Yani benim de bu gereksiz sorumlulukları yüklenip bir de eleştirmek durumu, tez canlılığımdan başıma gelen hak ettiğim bir şeydir.

Ben bu durumun sadece bana ait bir sorun olmadığını biliyorum elbette…
“Onlar bizim hayatta ki sınavımız”
“ Sabırlı olacaksın hayatım, bırakacaksın herkes kendi sorumluluğunu yerine getirecek”
“Aman sende bırak sende yarım kalsın, eksik olsun. Herkes nasıl yapıyor”…
Tarzı kişisel gelişimime yönelik, katkı ve uyarılar ise beni benden alıyor bu durumda tabii…
Olur canım… Ben düşünemiyorum tabii bunları… Haliyle bu uyarı iyi oldu…

Başkasının işini yapmak zorunda kalmanın en sıkıcı yanı şudur kanımca… İşi zaman ayırıp, vakit harcayıp canla başla yaptıktan sonra o aşamada dötünü yaymış arkadaşın çıkıp “sen kendi egonu beslemek için yapıyorsun” demesi… Yok, canım… Öyle değil o…

Bazen hayatta bir sorumluluğu yerine getirmek için birilerine, bir mevkie söz vermişsindir… Benim için en ayıp şey verdiğim sözü tutamamaktır… Dolayısıyla sen yapmazsan, ben yaparım ve verdiği (miz ) sözü tutarım… Utanmam… Sen benim bu işi senin yerine de yapmamdan utanmıyorsan, bana ne senin egondan, benim egomdan…

İnat budur benim için… Yapabilecekken, olabilecekken mücadeleden vazgeçmemek…
Bin kere de bunları söylemek zorunda kalsam söylerim…

Neticesinde “yaşamın yazılı olmayan kuralları vardır”
·        SORUMLULUKLARINI BİLMEK
·        TUTAMAYACAĞIN SÖZLERİ VERMEMEK
·        KENDİ İŞİNİ KENDİN YAPMAK
·        YAPILAN İŞE SAYGI DUYMAK
·        DEDİKODU YAPMAMAK
·        KISKANÇ OLMAMAK
·        FAZLA HIRSLI OLUP İNSANLARA ZARAR VERMEMEK…
·        HADDİNİ BİLMEK…

Dimi…

O kurdun ensesi kalınsa neden diye sormayacaksınız...
Kendi işimi kendim yaparım, sizin yapmadıklarınızı da ben yaparım diyiverir size...