20 Ekim 2015 Salı

SİZİNKİ KAÇ KANAT?




İNATLAR, İNATLAŞMALAR, ÇOK BİLENLER, DAİMİ MUTSUZ VE HUYSUZLAR İLE HAYATI BEDAVA BAŞARILARLA DOLU OLANLAR İÇİN BİR YAZI…

İNAT doğuştan gelen bir özelliktir. İnatçılık; insan ilişkilerinde iletişim kazasına en çok sebep olan tavırlardan biridir.
İnatçının temel psikolojik ihtiyacı iki tanedir.

Birincisi; haklı olduğunu göstermek ( çünkü onlar hep haklıdır );
İkincisi; kontrolün kendi ellerinde bulunduğunu hissetmeleridir…

Bu tipteki insanlar her karşıt ya da ilave fikri '' kendilerine meydan okumak '' olarak algılarlar. Keskin fikirleri ve düşünce katılıkları, kendilerini güçlü ve güvende hissetmelerini sağlar. Sürekli bir savunma mekanizması halinde dolaşırlar. İnatçılık; herhangi bir olay ve ya durum karşısında '' ben bilirim '' yaklaşımıyla inat edip, hiç bir şekilde esneklik göstermemektir.

Bu bilimsele benzer açıklamadan sonra benim âcizane bilimden uzak açıklamamamı paylaşmak istiyorum…  

İnatçı kişi siz fikrinizi beyan ederken bunun doğruluğu ya da kendisine getireceği kolaylıkları düşünmeden “sadece” bir fikir sunulmasına duyduğu tepki ile;
“hayır, işte bana ne, ben kendi bildiğim gibi yapıcam” diyen yorucu insandır…

Bu kişilere yapılacak en iyi şey yap da gör ebenin bel kuşağını demektir kanımca… Çünkü gereksiz ısrarları yapan insanların da tutumunu değiştirmek istemeyenler kadar inatçı olduğunu belirtmekte yarar var…

Ama bazen inat; kabullenememek ve aptallığın bileşkesidir…
İNATLAŞMAK suretiyle inatçı kişiye ders vermekte, karşıdakinin hırslı ihtiraslı inadıdır…

Şahsi fikrim inat edene “buyur” deyip yolundan çekilmektir… Eğer haklıysa zaten sorun olmaz, eğer sadece inat edicem diye “makulü kabul etmemekte” direniyorsa evren zaten konuya gereken ilgiyi gösterir… Yani biri kör gözlerle inat ediyorsa siz de karşısına geçip farklı bir inatla çabalamayın derim… Varsa bir hatası zaten sonucuna katlanacaktır o inatla…

Bu inat öyle bir şeydir ki kişi inatçı oldukça bu huyun bir doğru özellik olduğuna inanır ve hatta “ben inatçıyım” onun için bir övünme durumudur…

Neticesinde bazılarının kuru inadını zikeyim bu dünya da…
Çünkü başa ne gelirse inattan gelir bu dünyada…

Burayı “çok bilenlere” bağlayacağım bir cümleye ihtiyacım var tam burada… Kuruyorum o cümleyi şimdi…

ÇOK BİLENLER’in hemen hepsi inattan bir tarafları iki kanat olanlardır…

Bu insanlar başkalarının bilgileri konusunda daimi bir yok sayma yaşarlar… Çok bilenin problemi zaten çok bilmektir. Kendi derdi kendine yeter. Üstüne üstlük, bir de kendini farklı hisseder. Aslında o da içimizden biridir. Sadece bilmez; en farklı olmaya çalıştığı anda, en çok bir başka çokbilmişe benzediğini…

Bir kişinin çok bilmesi bence hiç sorun değildir netice de bende bir “çokbilmişim”.

Eğer ki bir insan birikimini karşısındakinin kafasına zıçar gibi veriyorsa çokbilmiş oluyor haliyle başka izahı var mı bilemedim! Yok, efendim öyle değil de seni başlı başına bir birey gibi görüp karşılıklı fikir alıp verme şeklinde hareket ediyorsa çok bilebilir dert değil. Kapımız sonuna kadar açıktır bilgiye…

Bilmeden bildiğini iddia eden, yüksek sesle üste çıkmaya çalışan, yanlışı yüzüne vurulunca sessizce ben de aslında öyle dedim diyen, yanından ayrılınca bak benim dediğime geldi diye yine yüksek sesle etrafa hava atan tomruklardır benim “çok bilen” tasvirime dâhil olanlar… Bir de hiçbir şey bilmeden bildim sananlar tabii… Neticede çok bilmek bir marifet…

Yine de unutmamak lazım “çok bilen, çok yanılır”…

Bir de daimi MUTSUZ ve HUYSUZLAR vardır ki… Sebebini bir türlü toparlayamam ben… Bazen hepimiz huysuz oluruz, mutsuz hissederiz ama bunların işi gücü budur… Sürekli yıkıp viran ederler etraflarını… Evladın anaya sürekli huysuzluğu da bu kapsamdadır benim için…
Yüzlerce kez onun için aynı şeyi siz tekrar tekrar yapmışken, başka biri onun için bunu yaptığında, başkasının yaptığını fark eden şeyin adı evlattır… Birçok evde yaşar bunlardan… Sürekli mutsuz ve huysuzdurlar “ama size karşı”… Adeta doğurdunuz için size kızgındırlar… Nasıl bu kadar battığınızı anlamazsınız… Başkasının huysuzluğuna kızar onunkine gücenirsiniz…

Bunlardan ortak çalışma ortamlarında da vardır… Siz it gibi çalışıp işi yaparsınız bir tane dangalak ortada huysuz ve mutsuz dolaşıp yapmadığı her şeyden ve onun için yapılan her şeyden mutsuz olmaya devam eder… Şeytan der ki; kalk ağzının ortasına vur ıslak odunla…

Edasına kurban olduğum kahpecik diyesiniz gelir…

Şahsi fikrim erkeklerin ana ve eşlerine huysuzluk yaparken kadınların ota boka, olana olmayana, iyiye kötüye, doğruya yanlışa mutsuzluk yaptıkları ve birçoğunun daimi mutsuz yaratıklar olduğudur…

Ve hayatı “BEDAVA YAŞAYANLAR” burada kasıt bedavadan yaşayanlar ya da maddi bir gönderme değildir… Bazıları öyle ballıdır ki maddi manevi başkalarının çalışma, emek ve başarılarının üzerinden prim yapar, gelir elde eder, başarılı sayılırlar ve genelde bunu kendileri başarmış gibi gösterirler… Bunların gelip sizin paket halinde önüne sürdüğünüz başarı için size hava atanları bile vardır…
Gülesiniz, allaha havale edesiniz gelir… Şahsen benim bugün bana hava attıkları başarıları için bazılarının hayatına hizmetçilik yapmışlığım çoktur…

Şu günlerde en kaçındığım insan türü depresyonunu ve hırslarının şemsiye gibi tepeme tutanlardır. Ah çok üşüdün der depresyon hırkasını üzerinize verir bunlar. Bu insanlar insanda lustral alma isteği doğururlar. Dünyanın haline bakmaz kendi ufacık sorunlarını çözümsüz sanırlar…

NETİCESİNDE; İNATLAR, İNATLAŞMALAR, ÇOK BİLENLER, DAİMİ MUTSUZ VE HUYSUZLAR İLE HAYATI BEDAVA BAŞARILARLA DOLU OLANLAR BENİM İÇİMDE; HAVAİ FİŞEĞE BAĞLANIP UZAY BOŞLUĞUNA ATILMA İSTEĞİ UYANDIRAN İNSANLARDIR.
EĞER BUNLARDAN BİRİ GİBİ HİSSEDİYORSANIZ SAYGILAR…
EN İÇTEN SEVGİLERİMİ SUNUYORUM…

NOT: Bu arada "huysuzluk" yazıp Google görsellerde aratın... Ben yaptım... Aşağıya doğru inin bir... Benim fotoğrafım çıkıyor hem de dil çıkarmış çocukluk fotoğrafım…
Ne alaka dedim bende... Yani neticesinde hiç huysuz değilimdir…