Kuzen dedi ki, babaanne
oldun artık yazmıyor musun?
Yazıyorum dedim…
Aklıma yazıyorum bugünlerde… Olan biteni, olamayanları… “Ne oluyor böyle” dediklerimi aklımın bir köşesine yazıyorum…
Aklıma yazıyorum bugünlerde… Olan biteni, olamayanları… “Ne oluyor böyle” dediklerimi aklımın bir köşesine yazıyorum…
“HERKESİ OLDUĞU GİBİ KABUL
ET”
Fikrim odur ki hayatta
bundan zor bir şey yoktur başarmak için…
Bedeninizin sınırlarını
aşabilirsiniz… Hiç yeteneğiniz yokken şarkı söyleyebilirsiniz, şu internetten
üç alıntı cümleyi ardarda dizer yazar olursunuz… Elinize üç renk boya alır, iki
fırça sallar ressam oldum sanırsınız… Bazen kendinizi öyle hissedersiniz ki bir
gün içinde kendinizi oldum sanırsınız… Tamam dersiniz çözdüm bu hayatı… Herşeyi
biliyorum… Her gün keşfedilmiş Amerika’yı yeniden keşfedersiniz ama kendinizi
“Dünya’yı” keşfetmiş sanırsınız… Çok da zeki olmadan okullar bitirirsiniz,
makamlara gelirsiniz… Hatta adam olmadan devlet yönetebilirsiniz…
Ama zoru başarmak “olduğu
gibi kabul etmektir”
Yanlışlıklara, hatalara ve
terbiyesizliklere rağmen “olduğu gibi kabul etmek”
Kabul etmek ve razı olmak
kanımca karıştırılmaması gereken iki ayrı kavram…
Kabul ettiğinizde boylarınız
eşittir ama razı olduğunuzda boyunuz kısalır, eksilirsiniz… Azalırsınız
kendinizden…
Birini olduğu gibi kabul
etmek sevginin hası, düşlerin yasıdır...
Yaşam içinde sık sık
kabullenmeme sorunu yaşayan biriyseniz muhtemelen sorun sizdedir…
Bazı insanlar kabullenme
özürlüdür, herkesi ve herşeyi değiştirme içgüdüsü taşırlar…
Her karşınıza çıkan insanı
değiştirmeye çalışan bir bünye iseniz eğer, aklıma bir temel fıkrasını
getiriyorsunuz.
Temel bir gün otobanda giderken
bir polis anonsu duyar:
"otoban üzerinde bir
araç ters yönde gitmekte, tüm birimlerin dikkatine"
Kendi kendine söylenir
temel:
"ne bir tanesi? Bütün
hepsi ters şeritten geliyor, bütün hepsi."
Dedim ya bende bu konuda
zorlananlardanım… Çoğu konuda hızlı düşünür, çabuk hareket ederim bu da
beklememi zorlaştırır… Çocuk büyütürken annem baştan uyarmıştı bu nedenle beni…
”bekle… Kendi yapacak” (hoş kendi de
sabırlı değildi ama sonradan özellikle babamı kaybettiğimizde zaman zaman eski
hali ortaya çıksa da daha bir sabırlı oldu)
Başka konularda bu sabrı
vermeyen allahım, başkalarına gösteremediğim sabrı ve anlayışı çocuklar ve
hayvancıklar için vermiş… Yani hayatımdaki bir çocuk ya da hayvansanız emin
olun birçok yetişkinden şanslısınız… Çünkü onlara gösteremediğim sabır ve
anlayış hayatımdaki bu savunmasız küçük varlıklar için bol miktarda
mevcut… Bu arada belirtmeliyim ki
“çocuk” kavramının alanı oldukça geniş… Bazılarını reşit ve hatta yaş almış
olmalarına rağmen çocuk kabul ediyor bünyem… Kimi zaman, kimileri için nasıl
sabrediyorsun diye soranlara tek cevabım bu… “Onlar daha çocuk”… Bir büyüseler
bir vesile ile bende onlara sabır göstermeyeceğim… Yetti artık diyeceğim…
Tekrar şu cümleye dönüyorum;
“Yaşam içinde sık sık
kabullenmeme sorunu yaşayan biriyseniz muhtemelen sorun sizdedir…”
Benim için yaşamda en
sorunlu ve en rahatsız edici şey sürekli şikâyet eden, ruhu huzursuz insanlar…
Bir yanım bu insanlarda bizim sabrımız için sınav diyorsa da, diğer yanım sıkboğazını
kurtul diyor bazen…
Bu insanların ortak özelliği
hiçbir durumdan memnun ve mutlu olmamaları ve yaşamın normal akışında her şeyin
ve herkesin onlara karşı ya da yandaş olduğunu düşünecek kadar “ben” merkezci
olmaları… Aralarında gerçekten nutkumun tutulmasına neden olan arkadaşlar var…
Onların davranışları karşısında beynimin acıdığını hissettiğim olmuyor değil…
Sizin etrafınızda yok mu her
durumda, topluluk içinde sorun çıkaran birileri… İşte onlardan bahsediyorum…
Ne zaman bu ülkeye
“özgürlük” diye ben istediğimi söylerim ve hatta bunu yaparken hiçbir etiğe
uygun olmak zorunda değilim, terbiye kurallarını gözetmek zorunda değilim ve
hatta bir sıkıntım varsa bunu adabıyla söylemesem de olur, sıkıntı yoksa da
yaratayım gözler üzerimde olsun öğretildi ise kanımca o gün “anlaşamamaya”
karar verdiğimiz gün olmuş…
Zordur herkesi olduğu gibi
kabul etmek…
Herkesin herşeyi bildiği bu
dünya da…
Ama en zoru kendini çok
akıllı zannedip size çaktırmadan fikirlerini kabul ettirmek için direnenler…
BİREYSEL OLARAK YETİŞMEDEN,
YETİŞKİN SINIFINA DÂHİL OLMANIN ZARARLI GETİRİLERİ BUNLAR…
Kabul etmenin dayanılmaz
hafifliği var mıdır bilemedim ben ama oluruna bırakmanın faydası var bazen… Oluruna bırakmak sükûneti bozmadan, olaya müdahale
etmeksizin bir müddet dışarıdan izlemektir. Fevri davranıp yanlış kararlar
almaktansa, bazen çok gereklidir...
Çünkü eğer etrafınızda
sürekli sorun çıkaran birileri varsa bazen onların sorunlarını çözmek yerine
sorun yumağı haline gelmelerine izin vermek daha iyidir…
Demem o ki…
Evet, Temel haklısın sen,
valla doğru yoldasın, hepsi üstüne geliyor… Devam et dostum… Kamyonun birinin
önünden seni kazırken “haklısın birader, sen yoluna devam et kimseyi takmamaya
devam et” diyecem ben sana… Demek istediğim insanlar var…
Hamiş: "sen olmasan sanki dünya duracaktı" diyeceğim insanlar var bu dünyada… Bu “Ben” merkezci
insanlara son olarak şöyle demek istiyorum “milyar senelik dünya, milyon
senelik insanlık hayatında ismi unutulup gidenlerden biri olacağız çoğumuz” bu
kadar kasmayalım ortamı… Netice de sizin varlığınız ve yokluğunuz dünyanın umrunda değil...