1 Ekim 2015 Perşembe

BİR SONBAHARIN KIRK YIL HATIRI VAR...



Emin olmak hızlandırır insanı, kaybetmenin zamanı yavaşlatması gibi…

Sonbahar Eylül’de değil Ekim’de gelmeyi uygun gördü bu sene… Yazın Haziran’da değil Temmuz’da gelmesi gibi.

Yıllar öncesi yaşamın ilkbaharına denk gelen bir mutluluk yaşamıştım… Bu kez mutluluk yaşamın sonbaharına denk düşüyor… Çok güzel çok farklı bir mutluluk bu…
Ama bambaşka şeylerde düşündürdü bu son bir hafta.
Nelere ve kimlere değer veriyoruz yaşam boyu, yüreğimizin ve evimizin kapılarını kimlere açıyoruz diye düşündüm mesela… Kalıcılığı olmayan ne çok duygu ile yoruyoruz kendimizi…

 Yaşamayı göze alabilen insanlardan isek hüznümüzü ilikleyip de yürümüyor muyuz rüzgâra karşı!

En çok değer verdiklerimiz, en çok kırmıyorlar mı bizi? En sert rüzgârlar sevdiklerimizden esmiyor mu? En kırıcı cümleleri onlar kurmuyor mu bize? En çok onlarla birlikteyken yorulup, incinmiyor muyuz? En çok onlarla yalnız hissetmiyor muyuz kendimizi?

Sonbahar 'hava güneşli ama serin gibi de sanki bulutlar da var, kapanacak yağmur yağacak gibi' cümleleri kurup yanınıza şemsiyenizi almaya başladığınız andır. Sonbahar herşeye ve herkese temkinle yaklaşmaya başladığınız, önlemlerinizi almayı öğrendiğiniz yaşlardır. Geçmiş tecrübelerinizin sizi yeni hatalardan korumaya başladığı mevsimdir…

Sonbahar; yeni mevsimler bulmak gerek eldekiler kâfi değil dediğin mevsimdir…

Bu sonbahar gelen yepyeni şeyler geçmişteki eskimiş duygulara yaprak döktürdü… Hep ilkbaharda olacak değil ya temizlik… Sonbahar temizliği en esaslısı imiş meğerse… İnsan ilkbaharlarda beklentiler içinde gelen herşeyi sabırsızlıkla kabulleniyorken, sonbaharda sabırla yanlışlara yol verecek cesarette oluyor… Neticesinde yaprak ağaçta kalmaya meraklı değilse illaki dökülecek…

 
Düşündüm ki ne çok şey var yaşamda gereksiz yükünü taşıdığımız…
Yalancı dostluklar, samimiyetsiz arkadaşlıklar…
Bu sonbahar ev ödevi olarak çalışıyoruz bu konuyu… 100 kere yazıcaz bir kâğıda “gereksiz ise at gitsin”…
Yüklenmeyeceğiz insanların samimiyetsiz duygularını çünkü dostlar ve arkadaşlar “gerçekliklerini” durdukları yer ve size verdikleri değer ile gösterirler.

Benim için öncelikler dünyasında sıralamaların büyük önemi var…
Eğer benimle gezmeleri, eğlenmeleri, dedikoduları paylaşan insan yavruları benim için gerçekten önemli ve değerli anlarımda yanıbaşımda olmuyorsa “gülüp geçmeyi” öğrenmeye çalışıyorum ben hala…
Yüreğime kırılmamayı, anlayışla karşılamayı öğretmeye çalışıyorum…
Kendime ayna karşısına geçip arkadaşlıklar için gösterilen çaba suya yazı yazmaktır diyorum… Çünkü sende bazen birileri için çaba gösterirken başka birilerini görmemiş olabilirsin…

Benim henüz anlamaya vakıf olamadığım çok şey var yaşamda…

Ama çok net anladığım bir şey var “gereksiz ise at gitsin”

Büyük mutluluklar ve mutsuzlukların ardından insanların temizlendiği doğrudur… Çünkü yaşamdaki gerçeklikle bir kez daha yüzleşirler…
“Sandıkları”nı görürler…
 O zaman napıcaz… Payımıza düşenlerle devam edip safralarımızı atıcaz…

Abdülhak Şinasi demiş ki;
“En evvel, başkalarının sandıkları gibi olmadığını göstermeye
çalış! Fakat bil ki buna hiç muvaffak olamazsın! Sonra, kendini
olduğun gibi göstermeye alış! Fakat bil ki buna büsbütün muvaffak
olamazsın!”

Ve bir lafı daha var ki; demir leblebi… Duymayı istemeyen yaptığına dikkat edecek…

Başkalarının sana yapmayacakları iyilikleri sen ne diye onlara
göstermeğe kalkarsın? Gönlümüzü kıran nankörlükler hep kendi
yetiştirmelerimizdir!

Sevgiler…