22 Ocak 2016 Cuma

BİZ OLMAK


Ne çok kullanılan bir kelime… İlişkilerde, toplumda, topluluklarda… Kullanılması çok kolay olunması çok zor bir şey bu “biz” olma durumu…

Bir yazıda okumuştum “biz” olmak benliğin “hiçlik” durumundan sonra olabilir birşey diye… Modern dünyanın arz-talep ve doğruları karşısında ben “hiçlik” duygusunu erişebileceğimize çok inanmıyorum. Ya da şöyle diyeyim bizi aşar o durum…

Ben bir süredir kafamı kurcalayan “BİZ” olma durumu…
Bunun bazı olmazları var elbette öncelikle birey, kendi hak ve özgürlüklerini, diğeri/diğerlerininkine zarar vermeden ama kabaca insan hakları çerçevesinde yaşayabilmek durumunda olmalıdır. İki taraftan birinin bu hakları suistimali doğrultusunda olay “sen olmak” ya da “ben olmak” olarak adlandırılır.

“biz bir elmanın iki yarısıyız” çok klişe değil mi?

Elmanın iki ayrı yarısı varsa, bu elma artık bir bütün değildir. Yani sağ yarı ve sol yarı birleştiklerinde, elma tam bir elma olmaz, ama tam bir elmaya en yakın hale gelir. Taraflardan biri kendi çürük ya da ısırılmış parçalarını karşıdaki yarıyla yamamak istediğinde, karşısındakine haksızlık etmiş olur. Bu durumda söz konusu taraf, “biz” değil, “ben” olmaya çalışmaktadır. Oysa ideal “biz olmak” formatında, her iki taraf da kendi çürük, yaralı, ısırık taraflarının bilincinde olup, karşılarındaki kimsenin de formuna saygı duyarlar.

Fakat insanların bu tabiri yanlış kullanması, kimilerinde “biz olmak” kavramını şahıslarına yapılmış bir tür tecavüz gibi algılamaya, ya da tam tersi, karşı tarafa tecavüz etme hakları olduğunu sanmalarına yol açar.

Biz olabilmek, ancak her iki (ya da daha fazla) bireyin de bu olguyu sindirebilmesiyle mümkün olur. Elma dilimlerinden herhangi biri su koyuverdiğinde, bu bileşim gerçekleşemez…
Yani göründüğü ya da ifade edildiği kadar kolay olmayan bir oluşumdur biz olmak. Emek ister en başında, karşılıklı anlayış gerektirir. Olaylar karşısındaki duruşun bireysel/kişisel biçim dışında tutulabilmesi gerekir.

Fedakârlık, emek, özveri, paylaşım, güven, sadakati sever bu “BİZ”...

Biz kaynağını “Biz'e” taraf olanlardan alır, onlarla büyür, büyütülür. Biz kimliği için feda edilen, potada eritilen sen ve ben “biz’in” sonunu getirecek olandır.

Yani “Biz” olmanın yolu bireyselliği yok etmemektir…

Ama BİZ olmak çok güzel bir şeydir. Artmaktır. “Biz”, “sen” ve “ben”in toplamından büyüktür her zaman. Başka bir varlığı, alanı vardır. “Sen” ve “ben”i içine alır ama eritmez, onların üzerine inşaat yapar...

Eskiden sobalı evlerde vardı 'biz olmak'. Bu uzun ve soğuk kış günlerinde sobanın sıcaklığında buluşurdu ruhlarımız. Muhabbette bizdik, sofralarda bizdik, hep beraber televizyon izlerdik.

Şimdi banyosuna kadar bütün odalar sıcak. Odalar sıcak ama çoğu şey buz gibi artık. “Biz”den çok ben var evlerde... Kendi odanda, bilgisayarın, televizyonun, kitapların ve sen… Yalnız... Belki daha özgür… Ama daha yalnız…

Bu “biz” olmanın kendiliğinden gelişmesi en makbul olandır. Biri diğerini, diğeri de ötekini biz olmak adına itelemek isterse hiç bir yere varamayan eylemdir zira…

Hem karşılıklı bireyselliklere, bireysel ufacık dünyalarımıza saygılı; hem de bütünleştirip biraraya getirici bir “biz” olma halidir arzulanan. İki şey olabilir bu durumda; ya başarıp biz olup yuvarlanıp gitmek ya da inadım inat deyip hiç olmaya yuvarlanıp gitmek…

Biz olmak zordur vesselam…

Ama başarabilirseniz devamı mutlu olmak, huzurlu olmak şeklinde gelir.

Mesele maddelerin özünü bozmadan kaynaştırmaktır.
Çünkü bugün bu toplumun en çok buna ihtiyacı var… Özelinde ve genelinde…

Çürük tuğlalardan örülmüş bir duvarın mukavemetsizliği misali; eksik, tekdüze, taraflı, yeniliğe açık olmayan bir eğitim ile hayatın ortasına bırakılan insanlar; içi temelsiz, deneyimsiz, mantık yoksunu ideoloji söylemleri silsilesi ile doldurulmuş oluşumlar çökmeye mahkûmdur. Çökerken çevresine zarar vermiş ve verecek olması da cabasıdır.
Dolayısıyla eğer bu yaşamın herhangi bir yerinde elinize birileriyle “biz” olma fırsatı geçerse kaçırmayın derim…

Peki, “BİZ” kimiz…

Biz hayatı eğrilmeden, sapmadan, doğru bildiklerimizden şaşmadan, çıkar ilişkilerinden nefret ederek, kimseyi küçümsemeyerek, doğrunun en güçlü olduğunu bilerek yaşamaya çalışanlarız. Eleştirinin kıymetini biliriz. Zekânın lazerden keskin olduğunu da biliriz. Yola baş koymak için yaşarız. Dava adamı olmak nedir idrakindeyiz. Yanlış gördük mü dayanamayız biz. Zaman mekân yer dinlemeden yanlış yapanın suratına yanlışını söyleyeniz…

Biz hiç kimseyi küçümsemeyiz. Her insanın bir hikâyesi, bir hayat görüşü vardır. O yol yanlış da olsa o yolsa sapmadan, eğrilip bükülmeden gidenlere saygıyla bakanlarız biz. Kavgamız kendimizledir. Kendi aciziyetimiz ve bilgi fakirliğimizin farkında olduğumuz için rakibimiz, kavgalı olduğumuz aşmaya çalıştığımız hep kendimizizdir.

Biz olmak kolay değilse de güzel birşeydir…