Ne çok
kullanılan bir kelime… İlişkilerde, toplumda, topluluklarda… Kullanılması çok
kolay olunması çok zor bir şey bu “biz” olma durumu…
Bir yazıda
okumuştum “biz” olmak benliğin “hiçlik” durumundan sonra olabilir birşey diye…
Modern dünyanın arz-talep ve doğruları karşısında ben “hiçlik” duygusunu
erişebileceğimize çok inanmıyorum. Ya da şöyle diyeyim bizi aşar o durum…
Ben bir
süredir kafamı kurcalayan “BİZ” olma durumu…
Bunun bazı
olmazları var elbette öncelikle birey, kendi hak ve özgürlüklerini,
diğeri/diğerlerininkine zarar vermeden ama kabaca insan hakları çerçevesinde
yaşayabilmek durumunda olmalıdır. İki taraftan birinin bu hakları suistimali
doğrultusunda olay “sen olmak” ya da “ben olmak” olarak adlandırılır.
“biz bir
elmanın iki yarısıyız” çok klişe değil mi?
Elmanın iki
ayrı yarısı varsa, bu elma artık bir bütün değildir. Yani sağ yarı ve sol yarı
birleştiklerinde, elma tam bir elma olmaz, ama tam bir elmaya en yakın hale
gelir. Taraflardan biri kendi çürük ya da ısırılmış parçalarını karşıdaki
yarıyla yamamak istediğinde, karşısındakine haksızlık etmiş olur. Bu durumda söz
konusu taraf, “biz” değil, “ben” olmaya çalışmaktadır. Oysa ideal “biz olmak”
formatında, her iki taraf da kendi çürük, yaralı, ısırık taraflarının
bilincinde olup, karşılarındaki kimsenin de formuna saygı duyarlar.
Fakat
insanların bu tabiri yanlış kullanması, kimilerinde “biz olmak” kavramını
şahıslarına yapılmış bir tür tecavüz gibi algılamaya, ya da tam tersi, karşı
tarafa tecavüz etme hakları olduğunu sanmalarına yol açar.
Biz
olabilmek, ancak her iki (ya da daha fazla) bireyin de bu olguyu
sindirebilmesiyle mümkün olur. Elma dilimlerinden herhangi biri su
koyuverdiğinde, bu bileşim gerçekleşemez…
Yani göründüğü
ya da ifade edildiği kadar kolay olmayan bir oluşumdur biz olmak. Emek ister en
başında, karşılıklı anlayış gerektirir. Olaylar karşısındaki duruşun
bireysel/kişisel biçim dışında tutulabilmesi gerekir.
Fedakârlık,
emek, özveri, paylaşım, güven, sadakati sever bu “BİZ”...
Biz kaynağını
“Biz'e” taraf olanlardan alır, onlarla büyür, büyütülür. Biz kimliği için feda
edilen, potada eritilen sen ve ben “biz’in” sonunu getirecek olandır.
Yani “Biz”
olmanın yolu bireyselliği yok etmemektir…
Ama BİZ
olmak çok güzel bir şeydir. Artmaktır. “Biz”, “sen” ve “ben”in toplamından
büyüktür her zaman. Başka bir varlığı, alanı vardır. “Sen” ve “ben”i içine alır
ama eritmez, onların üzerine inşaat yapar...
Eskiden
sobalı evlerde vardı 'biz olmak'. Bu uzun ve soğuk kış günlerinde sobanın
sıcaklığında buluşurdu ruhlarımız. Muhabbette bizdik, sofralarda bizdik, hep
beraber televizyon izlerdik.
Şimdi
banyosuna kadar bütün odalar sıcak. Odalar sıcak ama çoğu şey buz gibi artık. “Biz”den
çok ben var evlerde... Kendi odanda, bilgisayarın, televizyonun, kitapların ve
sen… Yalnız... Belki daha özgür… Ama daha yalnız…
Bu “biz”
olmanın kendiliğinden gelişmesi en makbul olandır. Biri diğerini, diğeri de
ötekini biz olmak adına itelemek isterse hiç bir yere varamayan eylemdir zira…
Hem karşılıklı
bireyselliklere, bireysel ufacık dünyalarımıza saygılı; hem de bütünleştirip
biraraya getirici bir “biz” olma halidir arzulanan. İki şey olabilir bu
durumda; ya başarıp biz olup yuvarlanıp gitmek ya da inadım inat deyip hiç
olmaya yuvarlanıp gitmek…
Biz olmak
zordur vesselam…
Ama başarabilirseniz
devamı mutlu olmak, huzurlu olmak şeklinde gelir.
Mesele maddelerin
özünü bozmadan kaynaştırmaktır.
Çünkü bugün
bu toplumun en çok buna ihtiyacı var… Özelinde ve genelinde…
Çürük
tuğlalardan örülmüş bir duvarın mukavemetsizliği misali; eksik, tekdüze,
taraflı, yeniliğe açık olmayan bir eğitim ile hayatın ortasına bırakılan
insanlar; içi temelsiz, deneyimsiz, mantık yoksunu ideoloji söylemleri silsilesi
ile doldurulmuş oluşumlar çökmeye mahkûmdur. Çökerken çevresine zarar vermiş ve
verecek olması da cabasıdır.
Dolayısıyla
eğer bu yaşamın herhangi bir yerinde elinize birileriyle “biz” olma fırsatı
geçerse kaçırmayın derim…
Peki, “BİZ”
kimiz…
Biz hayatı eğrilmeden, sapmadan, doğru bildiklerimizden şaşmadan, çıkar ilişkilerinden nefret ederek, kimseyi küçümsemeyerek, doğrunun en güçlü olduğunu bilerek yaşamaya çalışanlarız. Eleştirinin kıymetini biliriz. Zekânın lazerden keskin olduğunu da biliriz. Yola baş koymak için yaşarız. Dava adamı olmak nedir idrakindeyiz. Yanlış gördük mü dayanamayız biz. Zaman mekân yer dinlemeden yanlış yapanın suratına yanlışını söyleyeniz…
Biz hiç
kimseyi küçümsemeyiz. Her insanın bir hikâyesi, bir hayat görüşü vardır. O yol
yanlış da olsa o yolsa sapmadan, eğrilip bükülmeden gidenlere saygıyla
bakanlarız biz. Kavgamız kendimizledir. Kendi aciziyetimiz ve bilgi
fakirliğimizin farkında olduğumuz için rakibimiz, kavgalı olduğumuz aşmaya
çalıştığımız hep kendimizizdir.
Biz olmak
kolay değilse de güzel birşeydir…