Bırak sen yapma başkası yapsın... Sen neden bu kadar işi üstleniyorsun deyicilerim için bir yazı...
Son yazımın
ardından (inatçılık üzerine olan) sevgili annem, önce kendine bak uyarısı yapınca ben inatçı mıyım
diye düşündüm…
EVET… BEN
İNATÇIYIM…
Yani buna
düşünmeden de cevap verirdim… Ben inatçıyım…
Ama sorun neden inatçıyım...
Bir şeyi
yanlış bulduğumda damarlarımdaki Arnavut kanı daha hızlı akmaya başlıyor… Bu
illaki başkasında olmak durumunda değil… Ben kendimle de inatlaşabiliyorum…
Hatta zaten benim inadım çoğu kez kendime… Mesela biri bir şey dediğinde sırf
inadımdan ona ters bir şey demeye inat etmem… Kör inatla başka fikri dinlemeden
ben haklıyım demem ama “ben ne dersem doğrudur” diyen biri varsa o vakit benim de
Arnavut damarım tutar…
Çocukluğumdan
beri gereğinden fazla işin sorumluluğunu üstüne alıyorsun ve sürekli bu kadar
çok sorumluluğu üstüne alma, bırak kardeşin yapsın, kocan yapsın, iş arkadaşın
yapsın, birlikte aynı yola çıktığın insanlar yapsın deyip duruyorsunuz bana…
Hayır,
demek yapmıyorsanız siz ben yapmak zorunda kalıyorum… diyesim geliyor…
Kardeş… “odanızı
toplayın çocuklar” direktifine “nasılsa ablam toplar” içgüdüsü ile zaten benim
görevim olarak bakmışken bana iki yol kalmıştır muhtemelen… Ya kendi payına
düşeni yapsın diye kardeşle kavga edicem (ki hayatımda ki en çekilmez şey her
konuda sonsuz haklı kardeşimle kavga etmektir) ya da toplayıp bitirecem… Benim
tercihim hep ikincisinden yana olmuştur… Şimdi ki zamanda aramızdaki denklem
elbette bu değildir. Ama değişmeyen tek şey onun her konudaki sonsuz
haklılığıdır…
Ya da ne
bileyim evlilikte… O yapsın diye bırakmayı denemişimdir bende, bıraktığım yerde
kaldıysa yapılması gereken muhtemelen bir iki denemeden sonra kendim
yapmışımdır… 2 gün arayla tüm evin rengini inadımdan (!) değiştirmişliğim vardır
mesela… Öyle badanacı tutarak filan değil kendi başıma boyayarak… 1.50 boyunda,
50 kilo bir kadın insan bir günde bir evi boyayıp, 1.80 boyunda 100 kilo bir
adam akşam gelip bu rengi beğenmedim dediyse demek ki kadın ertesi gün “İNADINDAN”
evin rengini değiştirmiştir… Sonuç adam muhtemelen senin bu aşamada yaşadığın,
üzüntü, gerginlik, kırgınlık ve hayal kırıklığının farkında değildir ve
yorgunluk zaten söz konusu bile değildir. Sen kendi koca dötünle
inatlaşmışsındır… Yani aslında sen “en iyisini ben yaparım” iddiası ile değil,
sınırlı bütçe, yapılması gereken iş ve sınırlı zaman denklemi nedeniyle yapmışsındır
işi… Aramızda ki bu “nasılsa Emine yapar” ilişkisi halen, boşanmamızın 11 yıl
sonrasında bile sürmektedir mesela… Ve hala bu konuda bana akıl verip “yahu sen
yapma bırak o yapsın diyenler vardır… Yahu arkadaş 16 sene beraberlik, evlilik,
11 yıl boşanmışlık ben ilk iki ayda işleri benim yapmam gerektiğini anladım
etrafımdakiler hala “inatla” bırak o yapsın diyor sonra “Emine inatçı”…
Gerçekten mi?
Hayır, birisi
üstüne düşeni yaptı da elinden mi aldım, ben daha iyisini yaparım diye…
Ama
şüphesiz doğru yöntem odanın kendi kısmını toplamak, evin badanasının erkek işi
olduğunu düşünüp onun bunu yapacağı “gelmeyecek zamana” işi bırakmaktır…
Sabrınız varsa tabii… Mesela bu çerçeveleri duvara ben takmayacağım deyip
onları 6 ay duvara dayalı asılacağı yerde kocası assın diye bekleten bir arkadaşım
vardı… Saygıyla öpüyor, kokluyor ve duvara resimler asılmadan boşandığı için
kutluyorum…
Hayatım
boyunca bir dayı, iki arkadaş ve bir sevgili dışında hiçbir yakın ilişki
insanımla bu nasılsa onlar üstüne düşeni yapar ilişkisini kurabilmişliğim
yoktur açıkçası… Onlar ise bana hayatımın konforudur… Annemi elbette burada
saymıyorum çünkü anne insanın sonsuz şımardığı, onun için her şeyi yapabilen yerdir…
Koca kadın oldum ve hatta babaanne oldum hala tüm toplu kaprislerimi ona
yapmakta bir mahsur görmüyorum…
Yani
inadımdan ya da başka bir tavrımdan şikâyet etme hakkını verdiğim tek kişidir
kendisi…
Bunu
yapacak başka birine her an “ hadi oradan sen önce kendi üstüne düşeni yap”
diyebilecek bir durumda hayatım…
Ben
biliyorum ki bu ve benzer durumda yaşayan birçok insan var yaşamda… Çoğu bunu
inadından, alkışlanma derdiyle ya da “ben bir Süpermen’im” diye düşünerek
yapmıyor… Sadece yaşamlarında bir kendi sorumluluğunu taşımayan taşıyor
olduklarından bunu yapıyorlar…
Ve işin
bitmesi gerekliliğine inanıyorlar… Ve her tez canlı insana ona iş yaptıran
sonra da ben yapardım sen az bekleseydin diyen, sen kendin yapmak istedin diyen
bir aklı evvel düşüyor…
Ya da ne
bileyim siz it gibi çalışırken ortama bir prenses, çokopirenz edasıyla gelip
sizin yaptığınız işin keyfini süren ve bir teşekkür bile etmeden esas kızı,
esas oğlanı oynayanlar oluyor hayatınızda…
Yani hem
işini, üstüne düşeni yapmayıp hem de ahkâm kesenler kadar hayattan silinmesi
gereken bir şey yok benim âcizane hayatımda… Bunun bu derece elzem olma sebebi
de zamanında çok beklemekten gelen sabırsızlığımdır olsa olsa…
İşte ben bu
noktada inatçı ve huysuz oluyorum…
Hem de çok…
Ölesiye filan… Yani o noktada eğer benimle uğraşırsanız garanti veririm ben
sizi gömerim… Bir yol bulur illa gömerim… Geçmişime gömülü çok hamili kart
yakınımdır var neticesinde… Hak etmediğimiz hiçbir şey başımıza gelmez neticesinde
değil mi? Yani benim de bu gereksiz sorumlulukları yüklenip bir de eleştirmek
durumu, tez canlılığımdan başıma gelen hak ettiğim bir şeydir.
Ben bu
durumun sadece bana ait bir sorun olmadığını biliyorum elbette…
“Onlar
bizim hayatta ki sınavımız”
“ Sabırlı
olacaksın hayatım, bırakacaksın herkes kendi sorumluluğunu yerine getirecek”
“Aman sende
bırak sende yarım kalsın, eksik olsun. Herkes nasıl yapıyor”…
Tarzı kişisel
gelişimime yönelik, katkı ve uyarılar ise beni benden alıyor bu durumda tabii…
Olur canım…
Ben düşünemiyorum tabii bunları… Haliyle bu uyarı iyi oldu…
Başkasının
işini yapmak zorunda kalmanın en sıkıcı yanı şudur kanımca… İşi zaman ayırıp,
vakit harcayıp canla başla yaptıktan sonra o aşamada dötünü yaymış arkadaşın
çıkıp “sen kendi egonu beslemek için yapıyorsun” demesi… Yok, canım… Öyle değil
o…
Bazen
hayatta bir sorumluluğu yerine getirmek için birilerine, bir mevkie söz
vermişsindir… Benim için en ayıp şey verdiğim sözü tutamamaktır… Dolayısıyla
sen yapmazsan, ben yaparım ve verdiği (miz ) sözü tutarım… Utanmam… Sen benim
bu işi senin yerine de yapmamdan utanmıyorsan, bana ne senin egondan, benim
egomdan…
İnat budur
benim için… Yapabilecekken, olabilecekken mücadeleden vazgeçmemek…
Bin kere de
bunları söylemek zorunda kalsam söylerim…
Neticesinde
“yaşamın yazılı olmayan kuralları vardır”
· SORUMLULUKLARINI
BİLMEK
·
TUTAMAYACAĞIN
SÖZLERİ VERMEMEK
·
KENDİ İŞİNİ
KENDİN YAPMAK
·
YAPILAN İŞE
SAYGI DUYMAK
·
DEDİKODU
YAPMAMAK
·
KISKANÇ
OLMAMAK
·
FAZLA
HIRSLI OLUP İNSANLARA ZARAR VERMEMEK…
·
HADDİNİ
BİLMEK…
Dimi…
O kurdun ensesi kalınsa neden diye sormayacaksınız...
Kendi işimi kendim yaparım, sizin yapmadıklarınızı da ben yaparım diyiverir size...