9 Aralık 2014 Salı

FEYZBUK...



Feyzbuk…

Giriş notu: yazı uzun, kısmen eğlenceli, zaman zaman taş yağmurları arada kaçak yapılar var… Okuyandan can razı okumayan için profilde bakılacak fotolar, kısa yazılar mevcut…

2007 idi sanırım iş yerinde boş günlerden biriydi… Birileri seni orada aradım bulamadım dedi… Nassıı yani  hemen olmalıyım dedim ve girdim gitti… Kendisiyle neredeyse 7/24 ilişkimiz var… Birbirimizi seviyoruz. Yerine koyabileceğim bir oğlum, bir kızım, birçok çocuğum, birçok arkadaşım, kedilerim, ailem var… Hatta beni ondan çok daha fazla heyecanlandıran güzelim birileri bile var… Arada açıp profiline bakıyorum uzakları yakın ediyor  Yani onsuz yaşayabiliyor, dans edebiliyor, yemek yiyebiliyorum ama hep bir yerlerde…

Hakkında yazılan o kadar çok şey var ki… Yaşamın her yerinde… Evde, işte, telefonda… Oradan sohbet ediyoruz, oradan iş yapıyoruz… Oradan kavga ediyoruz, orada tartışıyoruz, orada ülke kurtarıyoruz… Orada kim olduğumuzu ifade ediyoruz… Orada kişiliğimiz bayrak gibi açık… Ayan, beyan…

Mutluluğumuz, mutsuzluğumuz, açlığımız, hırsımız, açıklığımız, egolarımız,
küstahlığımız, sevgi böcüklüğümüz… Hepsi orada “ben burdayım” diyor…

Fenomen olanlarımız var, orada yalakalık yapanlarımız var, orada anarşist olanlarımız var, aslında bir şey olamayıp oradan kükreyenlerimiz var…

Orada kolumuzda serumla yatıyoruz, orada kendimizi camide, cenazede, yemekte zıkkımlanıyor olarak gösteriyoruz… Orada alışveriş yapıyoruz… Hava atıyoruz, ahkâm kesiyoruz.

Az sonra evde pineklerken kendimi Çin’de seyri seferde etiketleyebilirim… Dünya benim…

Evsiz barksız kadınlar, şen dullar oradan erkek arıyor, evli evsiz erkekler, saatli saatsiz “napıyonn” diye söze başlıyor… Diğer mesajlarımıza iki günde bir “…hanım, sizi gördüm çok etkilendim. Niyetim rahatsız etmek değil…” “selamlar. Nasılsın? umarım rahatsızlık verenlerinden olmam .eğer ettiysem de kusuruma bakmazsan sevinirim:)))) gerçi sana mesaj atıp atmamakta kararsız kaldım ama atmasaydım eğer, hem sana hem de kendime haksızlık etmiş olurdum herhalde.:))” “aa naber ya görüşmeyeli uzun zaman oldu hatırladın mı beni” şeklinde allahım aklımı koru mesajlar geliyor… “bi sebebim yok sebebim olur musun?” en güldüğüm idi ama fotoğrafı görünce bu ince ve muhtemelen alıntı zekâya rağmen bir sebep bulamadım 

Herkesin dötü, başı meydanda ( özeleştiri / valla bazı fotoğraflarda ben de masum değilim)…

Evli barklı kadınların siyah-beyaz, renkli makyajlı, dudakları büzülmüş, gözleri kaymış şuh pozlu selfieleri var… İlk önce kocaları beğeniyor… Kevgirin delikleri kocamannn…”bizim hanım çok seksi maşallah” bir sürü… Pazar kime diyesi geliyor insanın… İki profili olan evli adamlar mı ararsın, çaktırmadan kırıştıran evli kadınlar mı? Yani herkesin ki “yeşil renkli namus gazı”

Çocuğuyla tek resmi olmayan anneler, babalar var…

Her dakika çoluğunun çocuğunun resmini, yazısını koyan, göster bakalım amcana ... diyen ebeveynler var ( mesela ben ) Toplu saydık bizim çocuğun şafağını, affınıza sığınıyorum

Her fotoğrafın altında “canım harikasın, şeker vallahi yaşlanmıyon sen, iişte buu!, güzellik, maşallah yazan yorumlar var” bakıyorum abla yaşlanmış, abinin göbek kemerden aşağı… Ama iltifatta sınır yok… Taş gibisin… Taşlar uygun yerinize gelsin…

Ablalar beğendikleri abilerin her paylaştığını anında beğeniyor… Bildirim al ayarı var… Sen ne yapsan görüyorum ben, kaçmaz birader  Abiler ablayı gerçekten çok beğenirlerse, kıskançlık damarlarına geliyor hiç beğen tıklamıyorlar… Yolu varsa ablanın, abi otu boku beğeniyor... Görünen o ki herkesin az biraz yolu var… Açık olsun…

Amatör sayfalar dışında bir klasmanda var elbette profesyonel abla ve abilerin sayfaları… Bol dekolte, bol adale ve hatta daha fazlası… Tavla, okey oynamaya kalkmayın… Hele de gece uyku kaçtıysa biraz oyalanayım dediyseniz hiç tavsiye etmem… Maşallah enerjiye, ne yalnızlık, ne mutsuzluktur yarabbi… Gece gece insanları ekranda karşılaşacakları bir kadına/ bir adama muhtaç eden… Kişisellik, mahrem, cinsellik ortalıkta…

Sosyal ablalar, sosyal abiler var elbette… (bknz. Ben :)) gezmekten oturmaya vakit bulamayan… O toplantı, bu toplantı, konser, monser, düğün-dernek, tango vs. Bir harikasın valla deyip arkadan, ulan uyuz oluyorum buna diyenler var… Birde içini bilmeden ne hayat lan diyenler var…

Feyzbukta çevrimiçi görünce her saat arayabileceğini sananlar var…

Ünlü birini tanıdığını cümle âleme belli etmek için tuhaf hallere girenler var…Her pazara göre çarşı var. Her yemeğe maydanozlar var… Her boku bilenler var (işte ben…  ) Etliye sütlüye karışmayan, Can Dündar, Mevlana poster fanları var… Her şey kıssadan hisse… Hayata geçirilemeyen dilekler dolu her yer…

Abilerin büyük kısmı daha sağlam duruyor gibi profillere bakınca ya da hayal gücü erkek beyniyle kısıtlı… Ama ablalarda sınır yok… Eğer yaş kırk üstü ise bakınız profile bir yerinde illaki “40 yaş üstü kadınlarla olmanın güzellikleri” içerikli bir zavallı yazı bulacaksınız… İlişkisi var yazın denedim böceksavar etkisi yapıyor… Hatta bir kısım ablalarda rahatlama yaratıyor… Meydan bana kaldı etkisi  feyzbukun etkisi kelebek etkisinden beter… Biriyle aranız limoni mi artık sizi "tıklamıyor" hiç mi beğenmiyon allahsızın kızı :))) bakıyon mal gibi her yaptığıma ne tıklamıyon :)) Sahi bakıyordur dimi ? Paranoyaklıktan şizofreniye bir patika... Ah Mark...ah...

İş için etkili bir Pazar… Kişisel reklamınızı bile bu kadar aktif yapabildiğiniz bir yerde kafanızı kullanırsanız gayet güzel iş yapabiliyorsunuz…

Olmazsa olmaz bir hale geldi… İdare ettiğim iş sayfaları olduğu için kaçamıyorum ama bazen sıtkım sıyrılıyor… Kadınların egolarından, erkeklerin sapkınlıklarından, herkesin karşı olduğu görüşü aşağılamasından, buralarda binken, sokaklarda bir kalmaktan hoşnut değilim… Ama bayılıyorum lafı uygun yere bırakmaya  bu yazının alıcıları var elbette… Kızıcıları var elbette… Görmezden gelicileri var elbette… Kendine bak diyenlere “baktım hatta yazdım” diyorum…

Ama feyzbuk’a şapka çıkarıyorum… Bunca psikoterapisti yaya bırakan, dehşete salan bir terapi alanı daha olamaz kanımca…

HAMİŞ; üzüntülerimizden bahsederken Halil Sezai’leşme, kişiliğimizden derinlemesine bahsederken Nihat Doğan’laşma riskiyle her zaman karşı karşıyayızdır. Ve giderek Amerikalılaşan, kameranın bize yöneldiğini gören bizler; büyük hayallerle bir gün Tarantino’nun hayatımızı filme çekeceğini, Obama’nın gelip hal hatır soracağını, tek başımıza devrim yapabileceğimizi, efsanevi, meşhur âşık çiftlerden aşağı kalmaz aşklar yaşayacağımızı filan sanıyoruz.

Her gün daha da yabancılaşarak kendimize, absürt hikayelere gönüllü malzeme oluyoruz. Yalnız bize bağlı olmayan şeylere bağlanarak güçsüzleşiyoruz: dostluk gibi, şöhret gibi, aşk gibi… Fikriyatımız, maddiyata yansımamış, direkt o olmuş şekilde. Bu bir kesime ait gazeteyi ihtiyari cebine dikkatsizce koyup ‘cümle âlem görsün, beni öyle bilsin’ şeklindeki tam ofsaytlık bir harekete benziyor.

Yani pek bir şey değişmiyor feyzbuk nedeniyle ahir ömrünüzde. Keşke kızacak, küsecek kadar sevseydim buradaki yalanları. Çoğunuzla bayram seyran anca görüşürüz. Ama bazınızla hakikaten büyük ihtimal görüş(e)meyeceğiz –kaderin ufak sürprizleri hariç– o sebepten bir sonraki cümle biraz fiyakalı kaçabilir.

Hiç bir fıtrat firkati kabul etmez aslında. Bu da en insani bir şey ki terlemek, esnemek, tükürmek kadar… Fakat ne yaparsın, yanlışlar her daim insanla alakalı.


Hepimize akıl sağlığı yerinde günler, gerçek ilişkiler, elle dokunulur dostluklar diliyorum.