Feyzbuk…
Giriş notu: yazı uzun, kısmen eğlenceli,
zaman zaman taş yağmurları arada kaçak yapılar var… Okuyandan can razı okumayan
için profilde bakılacak fotolar, kısa yazılar mevcut…
2007 idi sanırım iş yerinde boş günlerden
biriydi… Birileri seni orada aradım bulamadım dedi… Nassıı yani hemen olmalıyım dedim ve girdim gitti…
Kendisiyle neredeyse 7/24 ilişkimiz var… Birbirimizi seviyoruz. Yerine
koyabileceğim bir oğlum, bir kızım, birçok çocuğum, birçok arkadaşım,
kedilerim, ailem var… Hatta beni ondan çok daha fazla heyecanlandıran güzelim
birileri bile var… Arada açıp profiline bakıyorum uzakları yakın ediyor Yani onsuz yaşayabiliyor, dans edebiliyor,
yemek yiyebiliyorum ama hep bir yerlerde…
Hakkında yazılan o kadar çok şey var ki…
Yaşamın her yerinde… Evde, işte, telefonda… Oradan sohbet ediyoruz, oradan iş
yapıyoruz… Oradan kavga ediyoruz, orada tartışıyoruz, orada ülke kurtarıyoruz…
Orada kim olduğumuzu ifade ediyoruz… Orada kişiliğimiz bayrak gibi açık… Ayan,
beyan…
Mutluluğumuz, mutsuzluğumuz, açlığımız,
hırsımız, açıklığımız, egolarımız,
küstahlığımız, sevgi böcüklüğümüz… Hepsi
orada “ben burdayım” diyor…
Fenomen olanlarımız var, orada yalakalık
yapanlarımız var, orada anarşist olanlarımız var, aslında bir şey olamayıp
oradan kükreyenlerimiz var…
Orada kolumuzda serumla yatıyoruz, orada
kendimizi camide, cenazede, yemekte zıkkımlanıyor olarak gösteriyoruz… Orada
alışveriş yapıyoruz… Hava atıyoruz, ahkâm kesiyoruz.
Az sonra evde pineklerken kendimi Çin’de
seyri seferde etiketleyebilirim… Dünya benim…
Evsiz barksız kadınlar, şen dullar oradan
erkek arıyor, evli evsiz erkekler, saatli saatsiz “napıyonn” diye söze
başlıyor… Diğer mesajlarımıza iki günde bir “…hanım, sizi gördüm çok
etkilendim. Niyetim rahatsız etmek değil…” “selamlar. Nasılsın? umarım
rahatsızlık verenlerinden olmam .eğer ettiysem de kusuruma bakmazsan
sevinirim:)))) gerçi sana mesaj atıp atmamakta kararsız kaldım ama atmasaydım
eğer, hem sana hem de kendime haksızlık etmiş olurdum herhalde.:))” “aa naber
ya görüşmeyeli uzun zaman oldu hatırladın mı beni” şeklinde allahım aklımı koru
mesajlar geliyor… “bi sebebim yok sebebim olur musun?” en güldüğüm idi ama
fotoğrafı görünce bu ince ve muhtemelen alıntı zekâya rağmen bir sebep
bulamadım
Herkesin dötü, başı meydanda ( özeleştiri /
valla bazı fotoğraflarda ben de masum değilim)…
Evli barklı kadınların siyah-beyaz, renkli
makyajlı, dudakları büzülmüş, gözleri kaymış şuh pozlu selfieleri var… İlk önce
kocaları beğeniyor… Kevgirin delikleri kocamannn…”bizim hanım çok seksi
maşallah” bir sürü… Pazar kime diyesi geliyor insanın… İki profili olan evli adamlar
mı ararsın, çaktırmadan kırıştıran evli kadınlar mı? Yani herkesin ki “yeşil
renkli namus gazı”
Çocuğuyla tek resmi olmayan anneler, babalar
var…
Her dakika çoluğunun çocuğunun resmini,
yazısını koyan, göster bakalım amcana ... diyen ebeveynler var ( mesela ben )
Toplu saydık bizim çocuğun şafağını, affınıza sığınıyorum
Her fotoğrafın altında “canım harikasın,
şeker vallahi yaşlanmıyon sen, iişte buu!, güzellik, maşallah yazan yorumlar
var” bakıyorum abla yaşlanmış, abinin göbek kemerden aşağı… Ama iltifatta sınır
yok… Taş gibisin… Taşlar uygun yerinize gelsin…
Ablalar beğendikleri abilerin her
paylaştığını anında beğeniyor… Bildirim al ayarı var… Sen ne yapsan görüyorum
ben, kaçmaz birader Abiler ablayı
gerçekten çok beğenirlerse, kıskançlık damarlarına geliyor hiç beğen tıklamıyorlar…
Yolu varsa ablanın, abi otu boku beğeniyor... Görünen o ki herkesin az biraz
yolu var… Açık olsun…
Amatör sayfalar dışında bir klasmanda var
elbette profesyonel abla ve abilerin sayfaları… Bol dekolte, bol adale ve hatta
daha fazlası… Tavla, okey oynamaya kalkmayın… Hele de gece uyku kaçtıysa biraz
oyalanayım dediyseniz hiç tavsiye etmem… Maşallah enerjiye, ne yalnızlık, ne
mutsuzluktur yarabbi… Gece gece insanları ekranda karşılaşacakları bir kadına/
bir adama muhtaç eden… Kişisellik, mahrem, cinsellik ortalıkta…
Sosyal ablalar, sosyal abiler var elbette…
(bknz. Ben :)) gezmekten oturmaya vakit bulamayan… O toplantı, bu toplantı,
konser, monser, düğün-dernek, tango vs. Bir harikasın valla deyip arkadan, ulan
uyuz oluyorum buna diyenler var… Birde içini bilmeden ne hayat lan diyenler
var…
Feyzbukta çevrimiçi görünce her saat
arayabileceğini sananlar var…
Ünlü birini tanıdığını cümle âleme belli
etmek için tuhaf hallere girenler var…Her pazara göre çarşı var. Her yemeğe
maydanozlar var… Her boku bilenler var (işte ben… ) Etliye sütlüye karışmayan, Can Dündar,
Mevlana poster fanları var… Her şey kıssadan hisse… Hayata geçirilemeyen
dilekler dolu her yer…
Abilerin büyük kısmı daha sağlam duruyor gibi
profillere bakınca ya da hayal gücü erkek beyniyle kısıtlı… Ama ablalarda sınır
yok… Eğer yaş kırk üstü ise bakınız profile bir yerinde illaki “40 yaş üstü
kadınlarla olmanın güzellikleri” içerikli bir zavallı yazı bulacaksınız…
İlişkisi var yazın denedim böceksavar etkisi yapıyor… Hatta bir kısım ablalarda
rahatlama yaratıyor… Meydan bana kaldı etkisi
feyzbukun etkisi kelebek etkisinden beter… Biriyle aranız limoni mi
artık sizi "tıklamıyor" hiç mi beğenmiyon allahsızın kızı :)))
bakıyon mal gibi her yaptığıma ne tıklamıyon :)) Sahi bakıyordur dimi ?
Paranoyaklıktan şizofreniye bir patika... Ah Mark...ah...
İş için etkili bir Pazar… Kişisel reklamınızı
bile bu kadar aktif yapabildiğiniz bir yerde kafanızı kullanırsanız gayet güzel
iş yapabiliyorsunuz…
Olmazsa olmaz bir hale geldi… İdare ettiğim
iş sayfaları olduğu için kaçamıyorum ama bazen sıtkım sıyrılıyor… Kadınların
egolarından, erkeklerin sapkınlıklarından, herkesin karşı olduğu görüşü
aşağılamasından, buralarda binken, sokaklarda bir kalmaktan hoşnut değilim… Ama
bayılıyorum lafı uygun yere bırakmaya bu
yazının alıcıları var elbette… Kızıcıları var elbette… Görmezden gelicileri var
elbette… Kendine bak diyenlere “baktım hatta yazdım” diyorum…
Ama feyzbuk’a şapka çıkarıyorum… Bunca
psikoterapisti yaya bırakan, dehşete salan bir terapi alanı daha olamaz
kanımca…
HAMİŞ; üzüntülerimizden bahsederken Halil
Sezai’leşme, kişiliğimizden derinlemesine bahsederken Nihat Doğan’laşma
riskiyle her zaman karşı karşıyayızdır. Ve giderek Amerikalılaşan, kameranın
bize yöneldiğini gören bizler; büyük hayallerle bir gün Tarantino’nun hayatımızı
filme çekeceğini, Obama’nın gelip hal hatır soracağını, tek başımıza devrim
yapabileceğimizi, efsanevi, meşhur âşık çiftlerden aşağı kalmaz aşklar
yaşayacağımızı filan sanıyoruz.
Her gün daha da yabancılaşarak kendimize,
absürt hikayelere gönüllü malzeme oluyoruz. Yalnız bize bağlı olmayan şeylere
bağlanarak güçsüzleşiyoruz: dostluk gibi, şöhret gibi, aşk gibi… Fikriyatımız,
maddiyata yansımamış, direkt o olmuş şekilde. Bu bir kesime ait gazeteyi
ihtiyari cebine dikkatsizce koyup ‘cümle âlem görsün, beni öyle bilsin’
şeklindeki tam ofsaytlık bir harekete benziyor.
Yani pek bir şey değişmiyor feyzbuk nedeniyle
ahir ömrünüzde. Keşke kızacak, küsecek kadar sevseydim buradaki yalanları.
Çoğunuzla bayram seyran anca görüşürüz. Ama bazınızla hakikaten büyük ihtimal
görüş(e)meyeceğiz –kaderin ufak sürprizleri hariç– o sebepten bir sonraki cümle
biraz fiyakalı kaçabilir.
Hiç bir fıtrat firkati kabul etmez aslında.
Bu da en insani bir şey ki terlemek, esnemek, tükürmek kadar… Fakat ne
yaparsın, yanlışlar her daim insanla alakalı.
Hepimize akıl sağlığı yerinde günler, gerçek
ilişkiler, elle dokunulur dostluklar diliyorum.