1969 doğumlu Ayşe
Arman yani aynı dönemlerin Gazetecilik öğrencileri sayılırız. Basın Yayın
Yüksek Okulunda eğitimine başlamış ama bitirmemiş. Bu internette ulaştığım bir
bilgi ama Tarsus Amerikan Kolejinden mezun ki bizim dönemimizin Amerikan Koleji
mezunu kızları çok donanımlı olurlardı.
Ayrıca biz okulunu
okumuş, gazeteciler biliriz ki okuduğumuz okul maalesef gazeteci olmamıza
yetmez... Çoğu mezun gazetelerde iş bulamaz zaten. Başka işlere girer… Devlet
memuru olur çoğu… Bulsanız da köşeler hep doludur, abiler ablalar yerlerini
kolay bırakmadıkları gibi kolay kolay da yenilere fırsat vermezler... Ama siz
kapıları tırmalarken filancanın kızı, falancanın oğlu ( bu daha azdır, genelde
filancanın kızı olur o tepeden gelen), bilmem kimin yakını gelir tak diye işe
başlar. Elbette bazıları çok yeteneklidir. Kaçınılmaz onların yer edinmesi, ama
emin olun azdır onlar... Süreç biraz sancılıdır. Asılan olur, işinizi
zorlaştıran olur, kadından polis muhabirimi olur diyen, size fırsat tanımayan
sonra okuduğunuz okulda hocalık yapan, gazetecilik öğreten şefiniz olur.
Olurdu... Şimdi neler olur hiç bilmiyorum. Ama gazetecilik ortamı benim hayal
kırıklığımdır onu biliyorum.
İhalelere koşan
gazeteci abiler, gücün yanında gazeteciler, gelen stajer kızlara
"düştü" yeni çaylak diyenleri gördüm... Ve elbette çok saygı
duyduğum, çok değer verdiğim abilerim, ablalarım da oldu camiadan... Hala da
saygı da, sevgi de kusur etmem... Onlardan öğrendiklerimi de hiç unutmam... Ama
hepimiz biliriz kimin ne olduğunu aslında…
Ortamın genel
panoraması böyleydi o yıllarda... Biz İzmir'deydik. Hep şunu derlerdi
"gerçekten gazetecilik yapmak istiyorsan İstanbul'a gideceksin"...
Ben ise sadece yazmak istiyordum. Tüm hayalim buydu... Ama reklamları, iktidarı düşünerek,
idarecilerin direktifleriyle yapılan gazetecilik bana gazetecilik gibi
gelmedi... Sonunda madem ticaret yapıyoruz ben reklamcılık yapayım dedim... O
da ayrı film ortamı hele de İzmir'de... Sonunda kendimi turizmin ortasında
buldum...
İşte o senelerde
biz bunlarla uğraşırken Ayşe kızımız Erkekçe ve Nokta dergilerini çıkaran Ercan
Arıklı'nın sekreterliğini yapmaya başlıyor. Demek ki okullar okumak gazetecilik
için çok da gerekli bir şey değilmiş... Becerikli ve iş bitiren, zeki bir kadın
olduğu net Ayşe kızımızın... Ayrıca da tüm yaşamına baktığınızda doğru zamanda,
doğru yerde, doğru ilişkileri, doğru şekilde yönettiği de ortada... Sonraları
Aktüel ve Tempo dergilerinde çalışıyor.
Ve sonra Hürriyet... Benim kendisini fark ettiğim dönem bu... Akıcı,
devrik cümlelerle özgür bir dille yazılmış köşe yazıları dönemi... İlk okumaya
başladığımda “devrik yazıyorsun gazeteci böyle yazmaz diyen gazeteci abimin
kulaklarını çınlatmıştım”… O yıllarda tam da Türk kadınına empoze edilmeye
çalışılan "özgür kız" kavramına hizmet eden bir genç kadındı
gördüğüm... Gazetede magazin dergisi anlayışıyla yazılan köşe yazıları... Çünkü
bunlar okunuyordu… Ki sonrasında kendisine öykünen onlarca ablamız türedi…
Kendi çalıştığı gazetede bile, İzmir'de de bu rüzgârla iş yapan güzel
kızlarımız oldu... Hala da ayak izlerinden yürüyen bir sürü tarz sarışın abla
köşe yazarlığı yapmakta buralarda... Röportaj aşamasına ne vakit geçildi
bilmiyorum. Ama keyifle okuduğum röportajlar olduğunu da hatırlıyorum. Her ne
kadar yırtmaçlar, kilo sorunu, sevgili, sonra eş / aşk / sevgili sızlanmaları
beni hiç ilgilendirmediyse de çok iyi bildiğim üzere üstüne hoş bir kadın
fotoğrafı koyduğunuz her haber gazetede okunuyordu... Ayşe kızımız da bu
malzemelerin hepsini başarıyla kullanıyordu… Hala da kullanıyor… Hiçbir
fotoğrafı yok ki bacakları kapalı olsun… Bana saçma geliyor ama demek ki o ve
hayranları arasında bir karşılıklılık durumu söz konusu… Yani Aydın Doğan gibi
bir zihniyetten ne beklemek gerekiyordu ki…
Ayrıca gündemi
takip eden röportajlar, tam yerine gelen sivri çıkışlar ile hem çalıştığı
gazeteye tiraj yaptırdığı hem de kendi halkla ilişkilerini gayet başarılı
yürüttüğü bunca senedir hala ortamda olmasından da belli değil mi?
Çok değerli bir
ailenin gelini olarak, çok beyefendi bir adamla bir evlilik yaparak, çok hoş bir
genç kız yetiştirerek kendi adına da gayet dışarıdan başarılı görünen bir hayat
oluşturduğu ortada... Şu Hindistan'da yaşama kısmı kendisinin hayatının en
kıskandığım kısmı açıkçası... Benim burada 20 liraya mal ettiğim Hindistan’dan
gelen “Rudraksha” (Hindistan, Nepal, Katmandu ve civarında yetişen bir ağacın
tohumu) kolyeleri de yaparak “Sakajewa” adını verdiği iyilik kolyelerini de
ciddi fiyatlara yardım için sattığını okuyorum…
Şimdi birileri
haberi patlatmış... Röportajlar için para alıyor diye... Yani? Şimdi buna ne
tepki vermeliyiz…
Gazetelerin
durumları ortada... Muhtemelen ona bugün geldiği noktada talep edeceği maaşı
(!) verebilmek mümkün değildir... Ve muhtemelen kendi kazancını bu yazıları
yazarak kendi yaratmaktadır. Onun röportajında, yanında, sayfasında olarak
kendi prestijini, reytingini arttırma derdinde olan ünlülerin ödedi paralar
şahsımı hiç ilgilendirmiyor açıkçası...
Ayrıca hepimiz
biliriz ki çoğu magazin muhabiri haberi çıkarmak için para alır... Almaz mı?
Asla diyen olursa, valla isim yazarım... Üstelik de bunu gittikleri sosyetik
toplantılarda bile yapanlar vardır.
Ama asıl sorun
bugün ülkede gazeteciliğin artık yapılamayan bir şey olmasıdır. Ayşe kızımızın
gazetecilik ödülleri alması, (1989 yılında Cumhuriyet Gazetesi “Bülent Dikmener”
Ödülü, aldığı ilk ödüldür ayrıca... Yani Cumhuriyet gazetesinden almıştır ilk
ödülünü) bilmem kaç tane kitabının basılması, satılması bu düzenin normalidir.
Hiç birini okumadım o sebeple ne yazar bilmiyorum. Ama talep varsa, her ünlü
insan bir kitap çıkarıveriyor biliyorum... Satılıyor da valla... Muhtemelen okunmuyor
ama rafa konuluyor...
Ayrıca şu kitap
işi hiç sıkıntı değil artık, çünkü zaten parasını veren herkes bir yayın
evinden içinde hiçbir şey yazmayan bir kitap bastırarak yazarım, şairim,
gazeteci yazarım diye dolaşabilmektedir… Bana neden bir kitabın yok diye
soranlara da cevap olsun... Bir gün olursa emin olun bu benim yayın evine para
verip bastırdığım bir kitap olmayacak...
Gazeteciliğe
gelince bunca yazmama, bir sürü şey yapmama rağmen hiçbir gün ekmeğini
yiyemedim bu mesleğin... Ekmeğimi hep başka işlerden çıkarmaya çalıştım.
Maalesef bu ülke de her iş kolunda ilişkilerle yürüyen bir ağ vardır. Sanat yapılan kurumlarda bile... Opera& Bale gibi salt yeteneğe bağlı ortamlarda bile alınan rol, kadro ilişkilerle oluyorsa denecek bir şey yoktur…
Maalesef bu ülke de her iş kolunda ilişkilerle yürüyen bir ağ vardır. Sanat yapılan kurumlarda bile... Opera& Bale gibi salt yeteneğe bağlı ortamlarda bile alınan rol, kadro ilişkilerle oluyorsa denecek bir şey yoktur…
O sebeple niye
kızıyoruz Ayşe ablaya başarılı, özgür, trend Türk kadınının tipik temsilcisidir
kendisi... O da bu duruşuyla bir ortamı mutlu etmektedir. Bu ticarettir...
Zaten gazetecilikte artık ticarettir...
E ticarette
parayla yapılır elbette... Armutla değil...
BASIN AHLAK YASASI
MI?
Güldürmeyin
adamı... KÖTÜ TÜCCARLAR bunlar...
Gerçek gazeteciler ortamı terk edeli çok oldu…
Gerçek gazeteciler ortamı terk edeli çok oldu…
#ayşearman #basınahlakyasası #gazetecilik