26 Kasım 2018 Pazartesi

Aldatmanın Kadınca Meali




25 Kasım ve şiddete dair kadınlı erkekli eylemlerimiz bittiyse bu anlamda çok da sözü edilmeyen bir başka şiddetten bahsetmek istiyorum. Aldatmak eşlerin birbirine uyguladığı, çoklukla erkeğin kadına uyguladığı fiziksel olmayan bir şiddettir. Bir çok erkek el kaldırmadığı için kendini süpermen zannederken, aslında birlikteliklerinde bambaşka şiddetler uygularlar...
Şiddete dair yazdığım yazıda fiziki şiddet dışında uygulanan şiddetten bahsetmiştim. Şimdiden bu yazıya gelebilecek ama kadın da aldatıyor cümlesine ön çekmek için sizi başlığa gönderiyorum. Ben bir kadınım ve sürekli önüme gelen bu konuyu bir kadının bakış açısıyla ifade etmek istiyorum.

Ben küçükken kadınlar “kabul günü” diye bir şey yaparlardı. Artık büyük şehirlerde kimseler evinde misafir kabul etmiyor sanırım. Herkes cafelerde buluşuyor. İşte onlar evlerde toplanırken ben de ufakken o misafirliklerde yapılan konuşmaları ciddi bir dikkatle dinlerdim. Kadınlar şimdiye göre daha yumuşak dedikodular yapardı. Ellerinde örgüleri, nakışları ile dizlerinden aşağıda birleştirilmiş ayaklarıyla “vallahi bizim bey yapmaz öyle şey” derlerdi… Ben biraz büyüdüğüm de “vallahi şekerim yapıyorsa da ben hiç hissetmedim” dendiğini duymaya başladım… Şimdi ise ilişkilerin bitmesinin ya da hastalıklı bir şekilde sürmesinin en ciddi sebeplerinden biri sadakatsizlik… Artık herkes herkesi alenen aldatıyor…

Geçenlerde alışkanlık olarak sadakatsizlik yapan ve başka türlüsünün zaten mümkün olamayacağına inanan, çok sevdiğim bir erkek arkadaşıma “ben büyüdüğüm evde babamla hiç böyle şeyler yaşamadım”dedim… Buna şöyle bir yorum getirdi. “Yahu o zaman kadınların yakalaması zordu, evden çıktın mı neredesin belli mi, cep telefonu yok vs…” Çok severim kendisini, muhtemelen de haklıdır… Ama kesin olarak bildiğim bir şey var. Genel olarak erkekler de kadınlar da “aile” kavramına daha saygılıydılar…

Bir kadın olarak, bir kız evlat olarak, bir eski eş, bir oğlan annesi, bir gelin annesi, bir kız torun babaannesi, bir abla, bir kız arkadaş, bir dert dinleyen, bir daimi sevgili olarak gönlümden geçenleri yazmak istiyorum…

1.Madde: Bu erkeklerin cinsel tercihleri erkekler değil ise bizi, sizi bir kadınla aldatıyorlar… Yani buradan sonra yazacaklarım aslında erkekler kadar kadınların da kadınlara uyguladıkları bir şiddet… O nedenle yazının bu kısmı daha öznel...

14 yaşımdan bu yana kız arkadaş ve eş kadrosunda bildiğiniz her şekilde ve her durumda aldatıldım ben. Özetle asla hiçbir yerde “benim ki yapmaz, yapsa da hissettirmedi, ben birlikte olduğum erkeğe güvenirim” diyemedim. Aldatıldığım anda gittiğim de oldu, aldatıldığımı bile bile gidemediğim de… Buna öfkelenip karşılık verdiğim de oldu, bırak Allah nasıl biliyorsa öyle yapsın dediğim de oldu…
Başka kadınla sevişildikten sonra giyilmiş donu yıkadığım da oldu, başka kadınla sevişilmiş yatağı topladığım, temizlediğim, hatta çıkmayan lekeleri en etkili leke çözücülerle ovaladığım da… Yani ben çok anlamıyorum bu işleri… Bütün bunlara kızgın mıyım sorusuna cevap şu… Kırgınım… Ve başına gelen herkes de kırılıyor.

Bunun sadece bana ait bir sorun olmadığını biliyorum… Bunu yaşayan bir sürü kadın var. Bilerek, bilmeyerek, kabullenerek ya da yaşam boyu bununla mücadele ederek… Bir ömür birlikte olduğu erkeğin kendinde hak bulduğu bu durumla yüz göz olarak mücadele eden kadınlar tanıyorum. Bildiği halde o beraberlikte kalmak için susup katlananlar biliyorum. Her seferinde bu sefer son defa diyenler, bir daha yaparsan giderim diyenler biliyorum. Bir çoğu bir gün gerçekten gidiyor onu da biliyorum... Ve elbette kadınlar da aldatıyor onu da biliyorum. Terazinin her kefesinde sallanıyor bu hayatta insan…

Bu terazinin diğer yanındaki kadın bazen sizin arkadaşınız oluyor. Bazen sizin bilmediğiniz ama sizi gayet iyi bilen birileri oluyor. Bazen de hiç tanımadığınız, sizi hiç tanımayan bir kadın oluyor. Bu hikayelerin çoğu bende mevcut mesela... Soframda yemek yiyenle de aldatıldım... Tango da nasıl diye sarılanla da... Her durumda şunu gördüm bunu yapan kadının utanmazca sizle iletişim kurabiliyor olması... Ve kadınların bu anlamda çok tehlikeli olduğunu yaşayarak öğrendim... Tecrübelerim erkeklerin aldatmak için karşı tarafı ikna için birkaç basit hikâyesi olduğu yolunda… Genelde aldattıkları kadın eş ise istemeden (!) sürdürdükleri, istemeden (!) seviştikleri, kıskanç, huysuz, artık aşkın bittiği bir kadından bahsediyorlar. Evet, bunu birlikte oldukları kadınlara böyle anlatıyorlar. Siz evde yemek yaparken, çamaşır yıkarken, çocuk büyütürken, bütçeyi denkleştirmeye çalışırken ve belki de siz onun duyarsızlığından, ruhsuz sevişmelerinden bunalmışken onlar başkalarına size dair böyle hikâyeler anlatıyorlar. Ve o kadınlar da bu hikayeleri işlerine geldiği için doğru kabul ediyorlar...
Sevgili iseniz aldatmak biraz daha az illegal bir durum olduğu için en fazla "yahu çok ciddi bir şey değil" "aa o mu yahu bitti o" demekle yetiniyorlar.
Yani ezcümle erkekler birlikte oldukları kadınları aldatırken diğer kadınlara içinde gerçekler de barındıran ama çoğunlukla yalan olan şeyler söylüyorlar. Biz kadınlar da uzun soluklu ilişkilerden sıkılıyoruz, birlikte olduğumuz erkeklere dair nice eksiklikler görüyoruz. Aslında gerekçeler gayet karşılıklı... Bunları o erkekle birlikte olmak için gerçek sayıp bir başka kadını ezip geçebilen kadınlarda bu şiddetin şüphesiz bir parçası oluyorlar…

2.Madde: Homo Sapiens canlısının biyolojik olarak çokeşli olduğu, kurduğu karmaşık sosyal hayat açısından tekeşli olmaya çalıştığı söylenebilir... Tekeşlilik eğilimi aynı zamanda aidiyet ve sahiplenme duygusuyla ilgilidir… Ve biz sosyalleştirilmiş pirimatlarız neticede…
Evlilik ve sadakat duyguların bitim yeri midir? Simone De Beauvoir ve J.P. Sartre 50 yılı aşkın ilişkileri boyunca evliliğe ve sadakate karşı çıkarak, üçüncü kişilerle birlikte olarak ama tutkuyla birbirlerine bağlı kalarak yaşadılar. Önce Sartre göçtü dünyadan sonra da Beauvoir, külleri yan yana gömüldü. Sartre ve Beauvoir tekeşliliğe inanmıyorlardı, “tekeşliliğe inanmak tanrıya inanmaktan pek farklı değildi.” onlar için. Ben bireysel olarak bunu yapabilir miyim bilmiyorum...
Tekeşlilik (monogami) ve çokeşlilik (poligami) kavramlarının kendi içindeki çelişkiler insana belki de sadakatin imkânsızlığını getiriyor… Sadakat yani (içten bağlılık) cinsel ve duygusal anlamda tekeşli olma durumuna dair ahlaki bir vaattir. Tekeşliliğin, toplumun onayına sunulan duygusal, kültürel ve ekonomik bir kurumu olarak evlilik ise şüphesiz bu sadakat yeminini içerir. Yani sadakat, aldatma ihtimalinin dışlanmasına yönelik bir sözleşmedir aslında...
Sadık olmak bir erdemdir ama vahşi doğa ve bize mirası olan bilinç dışında erdem yoktur, ahlak-dışı çalışır. Erkek genlerini aktarmak, dişi iyi genleri bulmak ister. Dişiler daha seçici olmak zorundadır. Çoğalırken genleri bozmamanın yoludur bu… Oysa erkek için saldım çayıra Mevla’m kayıra bir durumdur bu. Ne kadar çok sperm israfı varsa o kadar ilkel görevini yerine getirmiş bir erkek canlısı vardır.

Oysa biz erkek ya da kadın evlilikten bir sürü şey bekleriz… Hem güvenli ilişkiyi, hem üremeyi hem de romantizmi bekleriz. Bu bir kucakta üç karpuz taşımaya benzer… Önce romantizm düşer ve kırılır. Erotizm zaten tekrarla rutine dönen ve sıkıcılaşan bir süreçtir… Çoğu kez çocuk ortak projesi ile bağlılık garanti altına alınır… Güven ise tam bir tekeşlilik sebebidir… Tekeşliliğin sıkıcı yanı tekdüzelik (ya da maceraya kapalı olması), çekici yanı güvendir.

3.Madde: İlişkilerin neden yürümediğine dair tespitler, nasıl yürüyebileceğine dair fikirlerden çok daha fazladır. Yani tüm bu şartlar altında artık kimse kendini bile kandıramamaktadır.

Aslında insanın neden tek hissetmek istediği, yasak olanın neden çekici olduğu, aldatmanın neden bu kadar yaygın olduğuna cevap veremiyoruz. Aldatmanın, aldatılmamızın kısa tarihiyle yetiniyoruz. Aldatmak üzerine yazmak, insana dair her şey üzerine yazmaya çalışmak gibi aslında.

Bir şeylerin bitmeyeceği fantezisi, ölümlü dünyada kendimizi aldatmak/oyalamak için kullandığımız bir savunmadır belki de…

Ben hayatım boyunca kendini bu noktada hiç kandıramamış bir kadınım. Babama ve onun ailesindeki ilişkilere dair hiçbir kötü anım, hikâyem yoksa da, orada tüm erkekler ailelerine düşkün verici adamlarsa da çocukluğum anne dedemin ve annemin ailesindeki kadınların aldatılma, yalnızlık ve terk edilmişlik hikâyelerini dinleyerek geçti. Açıkçası ailede gelinlik giyebilmiş, eşi tarafından üzülmemiş, kırılmamış, muhtemelen aldatılmamış, el üstünde tutulmuş tek kadın annemdir. Bahtımın anneme benzemediği ortada…

Son olarak şu cümleyle bitirmek istiyorum…

“Bazıları için aldatma kutlu bir başarıdır. Aldatılmayı başarısızlık, yenilgi olarak algılarız. Oysa başarı, her zaman yenilgiden daha kafa karıştırıcıdır. Yenildiğimizde kendimiz olma ihtimaliniz daha yüksektir.”

Kendimi bulmam ve tanımam için bana kattığınız herşeye teşekkür ediyorum o halde…