25 Kasım ve
şiddete dair kadınlı erkekli eylemlerimiz bittiyse bu anlamda çok da sözü
edilmeyen bir başka şiddetten bahsetmek istiyorum. Aldatmak eşlerin birbirine
uyguladığı, çoklukla erkeğin kadına uyguladığı fiziksel olmayan bir şiddettir.
Bir çok erkek el kaldırmadığı için kendini süpermen zannederken, aslında birlikteliklerinde
bambaşka şiddetler uygularlar...
Şiddete dair
yazdığım yazıda fiziki şiddet dışında uygulanan şiddetten bahsetmiştim.
Şimdiden bu yazıya gelebilecek ama kadın da aldatıyor cümlesine ön çekmek için
sizi başlığa gönderiyorum. Ben bir kadınım ve sürekli önüme gelen bu konuyu bir
kadının bakış açısıyla ifade etmek istiyorum.
Ben küçükken
kadınlar “kabul günü” diye bir şey yaparlardı. Artık büyük şehirlerde kimseler
evinde misafir kabul etmiyor sanırım. Herkes cafelerde buluşuyor. İşte onlar
evlerde toplanırken ben de ufakken o misafirliklerde yapılan konuşmaları ciddi
bir dikkatle dinlerdim. Kadınlar şimdiye göre daha yumuşak dedikodular yapardı.
Ellerinde örgüleri, nakışları ile dizlerinden aşağıda birleştirilmiş
ayaklarıyla “vallahi bizim bey yapmaz öyle şey” derlerdi… Ben biraz büyüdüğüm
de “vallahi şekerim yapıyorsa da ben hiç hissetmedim” dendiğini duymaya
başladım… Şimdi ise ilişkilerin bitmesinin ya da hastalıklı bir şekilde
sürmesinin en ciddi sebeplerinden biri sadakatsizlik… Artık herkes herkesi
alenen aldatıyor…
Geçenlerde
alışkanlık olarak sadakatsizlik yapan ve başka türlüsünün zaten mümkün
olamayacağına inanan, çok sevdiğim bir erkek arkadaşıma “ben büyüdüğüm evde
babamla hiç böyle şeyler yaşamadım”dedim… Buna şöyle bir yorum getirdi. “Yahu o
zaman kadınların yakalaması zordu, evden çıktın mı neredesin belli mi, cep
telefonu yok vs…” Çok severim kendisini, muhtemelen de haklıdır… Ama kesin
olarak bildiğim bir şey var. Genel olarak erkekler de kadınlar da “aile”
kavramına daha saygılıydılar…
Bir kadın olarak,
bir kız evlat olarak, bir eski eş, bir oğlan annesi, bir gelin annesi, bir kız
torun babaannesi, bir abla, bir kız arkadaş, bir dert dinleyen, bir daimi
sevgili olarak gönlümden geçenleri yazmak istiyorum…
1.Madde: Bu
erkeklerin cinsel tercihleri erkekler değil ise bizi, sizi bir kadınla
aldatıyorlar… Yani buradan sonra yazacaklarım aslında erkekler kadar kadınların
da kadınlara uyguladıkları bir şiddet… O nedenle yazının bu kısmı daha öznel...
14 yaşımdan bu
yana kız arkadaş ve eş kadrosunda bildiğiniz her şekilde ve her durumda
aldatıldım ben. Özetle asla hiçbir yerde “benim ki yapmaz, yapsa da
hissettirmedi, ben birlikte olduğum erkeğe güvenirim” diyemedim. Aldatıldığım
anda gittiğim de oldu, aldatıldığımı bile bile gidemediğim de… Buna öfkelenip
karşılık verdiğim de oldu, bırak Allah nasıl biliyorsa öyle yapsın dediğim de
oldu…
Başka kadınla
sevişildikten sonra giyilmiş donu yıkadığım da oldu, başka kadınla sevişilmiş
yatağı topladığım, temizlediğim, hatta çıkmayan lekeleri en etkili leke
çözücülerle ovaladığım da… Yani ben çok anlamıyorum bu işleri… Bütün bunlara
kızgın mıyım sorusuna cevap şu… Kırgınım… Ve başına gelen herkes de kırılıyor.
Bunun sadece bana
ait bir sorun olmadığını biliyorum… Bunu yaşayan bir sürü kadın var. Bilerek,
bilmeyerek, kabullenerek ya da yaşam boyu bununla mücadele ederek… Bir ömür
birlikte olduğu erkeğin kendinde hak bulduğu bu durumla yüz göz olarak mücadele
eden kadınlar tanıyorum. Bildiği halde o beraberlikte kalmak için susup
katlananlar biliyorum. Her seferinde bu sefer son defa diyenler, bir daha
yaparsan giderim diyenler biliyorum. Bir çoğu bir gün gerçekten gidiyor onu da
biliyorum... Ve elbette kadınlar da aldatıyor onu da biliyorum. Terazinin her
kefesinde sallanıyor bu hayatta insan…
Bu terazinin diğer
yanındaki kadın bazen sizin arkadaşınız oluyor. Bazen sizin bilmediğiniz ama
sizi gayet iyi bilen birileri oluyor. Bazen de hiç tanımadığınız, sizi hiç
tanımayan bir kadın oluyor. Bu hikayelerin çoğu bende mevcut mesela... Soframda
yemek yiyenle de aldatıldım... Tango da nasıl diye sarılanla da... Her durumda
şunu gördüm bunu yapan kadının utanmazca sizle iletişim kurabiliyor olması...
Ve kadınların bu anlamda çok tehlikeli olduğunu yaşayarak öğrendim...
Tecrübelerim erkeklerin aldatmak için karşı tarafı ikna için birkaç basit
hikâyesi olduğu yolunda… Genelde aldattıkları kadın eş ise istemeden (!)
sürdürdükleri, istemeden (!) seviştikleri, kıskanç, huysuz, artık aşkın bittiği
bir kadından bahsediyorlar. Evet, bunu birlikte oldukları kadınlara böyle
anlatıyorlar. Siz evde yemek yaparken, çamaşır yıkarken, çocuk büyütürken,
bütçeyi denkleştirmeye çalışırken ve belki de siz onun duyarsızlığından, ruhsuz
sevişmelerinden bunalmışken onlar başkalarına size dair böyle hikâyeler
anlatıyorlar. Ve o kadınlar da bu hikayeleri işlerine geldiği için doğru kabul
ediyorlar...
Sevgili iseniz
aldatmak biraz daha az illegal bir durum olduğu için en fazla "yahu çok
ciddi bir şey değil" "aa o mu yahu bitti o" demekle
yetiniyorlar.
Yani ezcümle
erkekler birlikte oldukları kadınları aldatırken diğer kadınlara içinde
gerçekler de barındıran ama çoğunlukla yalan olan şeyler söylüyorlar. Biz
kadınlar da uzun soluklu ilişkilerden sıkılıyoruz, birlikte olduğumuz erkeklere
dair nice eksiklikler görüyoruz. Aslında gerekçeler gayet karşılıklı... Bunları
o erkekle birlikte olmak için gerçek sayıp bir başka kadını ezip geçebilen
kadınlarda bu şiddetin şüphesiz bir parçası oluyorlar…
2.Madde: Homo
Sapiens canlısının biyolojik olarak çokeşli olduğu, kurduğu karmaşık sosyal hayat
açısından tekeşli olmaya çalıştığı söylenebilir... Tekeşlilik eğilimi aynı
zamanda aidiyet ve sahiplenme duygusuyla ilgilidir… Ve biz sosyalleştirilmiş
pirimatlarız neticede…
Evlilik ve sadakat
duyguların bitim yeri midir? Simone De Beauvoir ve J.P. Sartre 50 yılı aşkın
ilişkileri boyunca evliliğe ve sadakate karşı çıkarak, üçüncü kişilerle
birlikte olarak ama tutkuyla birbirlerine bağlı kalarak yaşadılar. Önce Sartre
göçtü dünyadan sonra da Beauvoir, külleri yan yana gömüldü. Sartre ve Beauvoir
tekeşliliğe inanmıyorlardı, “tekeşliliğe inanmak tanrıya inanmaktan pek farklı
değildi.” onlar için. Ben bireysel olarak bunu yapabilir miyim bilmiyorum...
Tekeşlilik
(monogami) ve çokeşlilik (poligami) kavramlarının kendi içindeki çelişkiler
insana belki de sadakatin imkânsızlığını getiriyor… Sadakat yani (içten
bağlılık) cinsel ve duygusal anlamda tekeşli olma durumuna dair ahlaki bir
vaattir. Tekeşliliğin, toplumun onayına sunulan duygusal, kültürel ve ekonomik
bir kurumu olarak evlilik ise şüphesiz bu sadakat yeminini içerir. Yani
sadakat, aldatma ihtimalinin dışlanmasına yönelik bir sözleşmedir aslında...
Sadık olmak bir
erdemdir ama vahşi doğa ve bize mirası olan bilinç dışında erdem yoktur,
ahlak-dışı çalışır. Erkek genlerini aktarmak, dişi iyi genleri bulmak ister.
Dişiler daha seçici olmak zorundadır. Çoğalırken genleri bozmamanın yoludur bu…
Oysa erkek için saldım çayıra Mevla’m kayıra bir durumdur bu. Ne kadar çok
sperm israfı varsa o kadar ilkel görevini yerine getirmiş bir erkek canlısı
vardır.
Oysa biz erkek ya
da kadın evlilikten bir sürü şey bekleriz… Hem güvenli ilişkiyi, hem üremeyi
hem de romantizmi bekleriz. Bu bir kucakta üç karpuz taşımaya benzer… Önce
romantizm düşer ve kırılır. Erotizm zaten tekrarla rutine dönen ve sıkıcılaşan
bir süreçtir… Çoğu kez çocuk ortak projesi ile bağlılık garanti altına alınır…
Güven ise tam bir tekeşlilik sebebidir… Tekeşliliğin sıkıcı yanı tekdüzelik (ya
da maceraya kapalı olması), çekici yanı güvendir.
3.Madde:
İlişkilerin neden yürümediğine dair tespitler, nasıl yürüyebileceğine dair
fikirlerden çok daha fazladır. Yani tüm bu şartlar altında artık kimse kendini
bile kandıramamaktadır.
Aslında insanın
neden tek hissetmek istediği, yasak olanın neden çekici olduğu, aldatmanın
neden bu kadar yaygın olduğuna cevap veremiyoruz. Aldatmanın, aldatılmamızın
kısa tarihiyle yetiniyoruz. Aldatmak üzerine yazmak, insana dair her şey
üzerine yazmaya çalışmak gibi aslında.
Bir şeylerin
bitmeyeceği fantezisi, ölümlü dünyada kendimizi aldatmak/oyalamak için
kullandığımız bir savunmadır belki de…
Ben hayatım
boyunca kendini bu noktada hiç kandıramamış bir kadınım. Babama ve onun
ailesindeki ilişkilere dair hiçbir kötü anım, hikâyem yoksa da, orada tüm
erkekler ailelerine düşkün verici adamlarsa da çocukluğum anne dedemin ve annemin
ailesindeki kadınların aldatılma, yalnızlık ve terk edilmişlik hikâyelerini
dinleyerek geçti. Açıkçası ailede gelinlik giyebilmiş, eşi tarafından
üzülmemiş, kırılmamış, muhtemelen aldatılmamış, el üstünde tutulmuş tek kadın
annemdir. Bahtımın anneme benzemediği ortada…
Son olarak şu
cümleyle bitirmek istiyorum…
“Bazıları için
aldatma kutlu bir başarıdır. Aldatılmayı başarısızlık, yenilgi olarak
algılarız. Oysa başarı, her zaman yenilgiden daha kafa karıştırıcıdır.
Yenildiğimizde kendimiz olma ihtimaliniz daha yüksektir.”
Kendimi bulmam ve
tanımam için bana kattığınız herşeye teşekkür ediyorum o halde…