Yıllar önce kurbağa şeklinde bir oyuncak bulmuştuk… Suya
atıp birkaç gün beklettiğinde kurbağa eriyor içinden boynu bükük bir prens
çıkıyordu… Pek gülmüş hatta yıllar önce Facebook bu kadar işlevsel değilken
yukarıdaki isimle bir sayfa açmıştım… Öpünce KURBAĞA olmayan PİRENZ istiyoruz…
Gönlü kırık kadınlardan oluşan pek güzel bir grup olmuştu…
Şimdi bakıyorum oradan birkaç kişi prensine kavuşmuş… Onlar ermiş muradına biz
çıkalım kerevetine…
Ama benim sorunum benim “prens” ile… Beyaz atlı prensle
hatta… Yaş gereği kraldır artık o ama adı böyle bu kadınsal düşün… Küçük bir
kızken bile beyaz atlı prensleri değil Uğultulu Tepeler’ deki Heatcliff’i
severdim ben… Oldum olası sevmem öyle sakin, aklı başında adamları… Öyle
kadında sevmiyorum sanırım yani bu bir karşı cins tercihi değil… Uyaroğulları
ve kızları çok bana göre değil demek ki… Benim akıl hep Haylazgillerde…
Dün gece “Ufak tefek Cinayetleri” izledim… “Bu kadar da olur
mu ?” dediğin yerde aklına yaşam boyu yaşadıkların geliyor… Ufak bir kızken
“Sağ olsun annem sayesinde pek cici bir kızken yani” çok süslü, şık bir
çocuktum… Annem terzi olduğu için süsler süsler çıkarırdı dışarı oynamaya… Çoğu
zaman çok şıktım ama oyun oynamaya çok müsait değildi kıyafetlerim… Biraz kokoş
olunca tabii mahallenin kızlarından bir grup tarafından bir kireç birikintisine
atılmıştım bir gün… Bir arkadaşta bana olan sevgisini çöp tenekesinin yanından
geçerken “bak burada dün fare ölüsü vardı” deyip üstüne atarak göstermişti… Ben
hiç anlamamıştım ama “şaka” sanmıştım… Sonra orta sondaydık çok cin bir erkek
arkadaş bana gelip “kızım sen salak mısın” bunlar bildiğin senin arkandan iş
çeviriyor dediğinde; “ ben bu ben olmaya başladım”…
Yani demem o ki “Kadınlar dünyası bayağı çetindir”… O dizi
tutar yani… İş yapar...
Dizi güzel ama dizi de bir de “beyaz atlı prens” olması
ayrıca güzel… Hakkını yemeyelim o role pek yakışmış kendisi… Şöyle bir bakınca
kötü kalpli cadıyla nasıl olmuşta evlenmiş bu beyaz atlı prens diyor insan…
Adeta kurbağa imiş biri öpmüş prens olmuş ama tabiatı gereği sinek yemiş gibi
duruyor...
Dün gece düşündüm benim beyaz atlı prensim oldu mu? Var
mıydı? Neredeydi?
Anladığım şu benim prensimden haber alınamıyor, akıbeti
belli değil!
Hal böyle olunca kafada bir sürü ihtimaller, olasılıklar,
komplolar, senaryolar oluşuyor haliyle…
"beyaz atlı prensi bekleme, seyise razı ol yoksa ata
kalırsın" diyorlar ya gülesim tutuyor… Ben bu cümledeki seyisi görmeden
karar vermemek lazım diyorum… Prens’ten daha iyi olabilir…
Yakışıklı prensin öpüp uyandırdığı Pamuk Prenses i okurken
bile çizimdeki prensi beğenmemiş bir kız çocuğu olarak bana prens bulmak
haliyle zor oldu… Selvi Boylum Al Yazmalım’da “sevgi neydi? Emekti …” cümlesini
anlasam bile muhtemelen Kadir İnanır’la giderdim ben… Ki öyle yaptım gördüm
dünya kaç bucak…
Ama sadece bir kez, bir tek insan için “aman tanrım bu beyaz
atlı prens” mi demişliğim var… Benim romanımın beyaz atlı prensi olmadı… Ama
benim hayatımın beyaz atlı prensi sanırım hala o… Sadece 48 saat içerisinde eve
gitmeyi, yemek yemeyi, eşyalarımı, arabadan inmeyi, nerede ve kim olduğumu ve
hatta adımı bile unutmama sebep olan “beyaz atlı prens” benim öykümün kahramanı
olmasa da ya da olmadığından benim için hala beyaz atlı prens… Yani bu ahir
dünyada “beyaz atlı prensi” görmedim demiyorum ben… Muhtemelen kendisi de bu
yazıyı okuyup “kimmiş acaba” diyebilir…
Bir prensi prens olarak korumanın en iyi yolu buydu belki
de… Hem ayrıca prensi haketmek için prenses olman gerekir… Ama yaşam pek öyle
prens, prenses öyküsü değil… İş var güç var… Parasızlık var, sıkıntılar,
üzüntüler var, yaşlanmak var…
Yani bulupta koruyan, buldum sanıp kaybeden, monarşiye
inanmayan, yaşı kemale erdiğinde bile hala için için o romanlardaki prensi
bekleyen, bulduğu herkesi prens sanan, bulduğu herkesten prens yapmaya çalışan,
prensi bir gidip boka konmuş bir sineği öpmüş olan, prensi attan inince
hımbılın birine dönüşmüş olan kim varsa bu hikâyeye inanan eminim almıştır
boyunun ölçüsünü…
Ben hikayenin şövalyesine aşık olan pamuk prensesim… Kalbini
yerinden sökemeyen, kıyamayan şövalye yerine bir düşe aşık olan prenses
salaktır…
KÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞMÜŞ… BİRİ BANA , BİRİ SANA… ÜÇÜNCÜSÜ
ŞÖVALYE’YE…