16 Kasım 2017 Perşembe

Öpünce KURBAĞA olmayan PİRENZ istiyoruz…






Yıllar önce kurbağa şeklinde bir oyuncak bulmuştuk… Suya atıp birkaç gün beklettiğinde kurbağa eriyor içinden boynu bükük bir prens çıkıyordu… Pek gülmüş hatta yıllar önce Facebook bu kadar işlevsel değilken yukarıdaki isimle bir sayfa açmıştım… Öpünce KURBAĞA olmayan PİRENZ istiyoruz…
Gönlü kırık kadınlardan oluşan pek güzel bir grup olmuştu… Şimdi bakıyorum oradan birkaç kişi prensine kavuşmuş… Onlar ermiş muradına biz çıkalım kerevetine…

Ama benim sorunum benim “prens” ile… Beyaz atlı prensle hatta… Yaş gereği kraldır artık o ama adı böyle bu kadınsal düşün… Küçük bir kızken bile beyaz atlı prensleri değil Uğultulu Tepeler’ deki Heatcliff’i severdim ben… Oldum olası sevmem öyle sakin, aklı başında adamları… Öyle kadında sevmiyorum sanırım yani bu bir karşı cins tercihi değil… Uyaroğulları ve kızları çok bana göre değil demek ki… Benim akıl hep Haylazgillerde…

Dün gece “Ufak tefek Cinayetleri” izledim… “Bu kadar da olur mu ?” dediğin yerde aklına yaşam boyu yaşadıkların geliyor… Ufak bir kızken “Sağ olsun annem sayesinde pek cici bir kızken yani” çok süslü, şık bir çocuktum… Annem terzi olduğu için süsler süsler çıkarırdı dışarı oynamaya… Çoğu zaman çok şıktım ama oyun oynamaya çok müsait değildi kıyafetlerim… Biraz kokoş olunca tabii mahallenin kızlarından bir grup tarafından bir kireç birikintisine atılmıştım bir gün… Bir arkadaşta bana olan sevgisini çöp tenekesinin yanından geçerken “bak burada dün fare ölüsü vardı” deyip üstüne atarak göstermişti… Ben hiç anlamamıştım ama “şaka” sanmıştım… Sonra orta sondaydık çok cin bir erkek arkadaş bana gelip “kızım sen salak mısın” bunlar bildiğin senin arkandan iş çeviriyor dediğinde; “ ben bu ben olmaya başladım”…

Yani demem o ki “Kadınlar dünyası bayağı çetindir”… O dizi tutar yani… İş yapar...
Dizi güzel ama dizi de bir de “beyaz atlı prens” olması ayrıca güzel… Hakkını yemeyelim o role pek yakışmış kendisi… Şöyle bir bakınca kötü kalpli cadıyla nasıl olmuşta evlenmiş bu beyaz atlı prens diyor insan… Adeta kurbağa imiş biri öpmüş prens olmuş ama tabiatı gereği sinek yemiş gibi duruyor...
Dün gece düşündüm benim beyaz atlı prensim oldu mu? Var mıydı? Neredeydi?
Anladığım şu benim prensimden haber alınamıyor, akıbeti belli değil!

Hal böyle olunca kafada bir sürü ihtimaller, olasılıklar, komplolar, senaryolar oluşuyor haliyle…
"beyaz atlı prensi bekleme, seyise razı ol yoksa ata kalırsın" diyorlar ya gülesim tutuyor… Ben bu cümledeki seyisi görmeden karar vermemek lazım diyorum… Prens’ten daha iyi olabilir…
Yakışıklı prensin öpüp uyandırdığı Pamuk Prenses i okurken bile çizimdeki prensi beğenmemiş bir kız çocuğu olarak bana prens bulmak haliyle zor oldu… Selvi Boylum Al Yazmalım’da “sevgi neydi? Emekti …” cümlesini anlasam bile muhtemelen Kadir İnanır’la giderdim ben… Ki öyle yaptım gördüm dünya kaç bucak…

Ama sadece bir kez, bir tek insan için “aman tanrım bu beyaz atlı prens” mi demişliğim var… Benim romanımın beyaz atlı prensi olmadı… Ama benim hayatımın beyaz atlı prensi sanırım hala o… Sadece 48 saat içerisinde eve gitmeyi, yemek yemeyi, eşyalarımı, arabadan inmeyi, nerede ve kim olduğumu ve hatta adımı bile unutmama sebep olan “beyaz atlı prens” benim öykümün kahramanı olmasa da ya da olmadığından benim için hala beyaz atlı prens… Yani bu ahir dünyada “beyaz atlı prensi” görmedim demiyorum ben… Muhtemelen kendisi de bu yazıyı okuyup “kimmiş acaba” diyebilir…
Bir prensi prens olarak korumanın en iyi yolu buydu belki de… Hem ayrıca prensi haketmek için prenses olman gerekir… Ama yaşam pek öyle prens, prenses öyküsü değil… İş var güç var… Parasızlık var, sıkıntılar, üzüntüler var, yaşlanmak var…

Yani bulupta koruyan, buldum sanıp kaybeden, monarşiye inanmayan, yaşı kemale erdiğinde bile hala için için o romanlardaki prensi bekleyen, bulduğu herkesi prens sanan, bulduğu herkesten prens yapmaya çalışan, prensi bir gidip boka konmuş bir sineği öpmüş olan, prensi attan inince hımbılın birine dönüşmüş olan kim varsa bu hikâyeye inanan eminim almıştır boyunun ölçüsünü…
Ben hikayenin şövalyesine aşık olan pamuk prensesim… Kalbini yerinden sökemeyen, kıyamayan şövalye yerine bir düşe aşık olan prenses salaktır…

KÖKTEN ÜÇ ELMA DÜŞMÜŞ… BİRİ BANA , BİRİ SANA… ÜÇÜNCÜSÜ ŞÖVALYE’YE…