1 Mayıs 2015 Cuma

KES Bi AHKAM...


Bazen şansını çok zorlamamalı insan…
Sıradaki şarkı size gelsin…

Yaş 49… envai çeşit tecrübe var… İş yaşamı, özel hayat… Evlatlık, annelik tecrübeleri… Arkadaşlık tecrübeleri… Ben hala anlayabilmiş değilim…

Biri bana 5 yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatsın lütfen bir insanın başka bir insan üzerindeki baskısının nedenini… Yaşamda görevler var… Üstümüze aldığımız sorumluluklar. İyi ki kötü herkesin kendine ait bir aklı var…

Deirdre, “Tahakküm” kanun yazan ve ceza veren bir yok-Tanrı’dır diyor.
Toplumdan hayatta kalış satın almak amacıyla senin hayatının saatlerini satar…

Tahakküm direnişi de ortaya çıkaran bir davranış biçimidir. Tahakküm arttıkça direniş de genelde çeşitlenir ve yaratıcı bir hale bürünür. Yani tahakküm, yaratıcılığı arttırır. Böyle bakınca iyi birşeymiş gibi geliyor ama değil,  hele de bana yapılırsa…

Ahkâm kesen insanları sevmediğim gibi insanları kendi tahakkümleri altına alarak, kendi çıkarı için zorlayan insanları da sevmem ben. Ben bunları sevmediğim içinde bazıları da beni sevmez…

Ahkâm kesmek fikir beyan etmekten farklıdır…  Cümle içinde “bence” barındırmaz… Kesinlikler barındırır.

Kişinin bir "şey" ile alakalı olarak ahkâm kesebilmesi için o "şey"'i alt etmiş olması gerekir. Bir şeyi alt etmek için aşılması gereken eşiğin kutbu hakkında, utanmadan işimize geldiği şekliyle hüküm veririz. Bir yandan işine gelen düzeni sürdürmek isterken, bir yandan da "ben de sizdenim" mesajı veririz… Verirler… Verilir…

Bir yerde duymuştum sanırım diyordu ki; çeşit çeşit ahkâm kesme ekolu vardır…

Dediğimi yap yaptığımı yapma ekolü…
Sen önce kendine bak ekolü…
Yapamayanlar eleştirir ekolü…
Ancak çıkarı olmayan kişi adil olabilir ekolü… Daha da bir sürü şey yazılabilir.

Ama kesin olan her Türk’te bulunan, farklı noktalarda baş gösteren kronik hastalıktır.

Ahkâm kesmek; elimizde tuttuğumuz bir avuç gerçeklik kırıntısını o pıtırcık beyinlerimizle manipüle ederek kendi küçük bencil çıkarlarımızı haklı çıkarmaya çalışan yarım-kalmış yaratıklar olduğumuz için; haksız veya ahlaksız olduğumuzu fark ettiğimiz durumlarda, ancak determinizm ananın kollarına sığınıp timsah gözyaşları dökebilecek kadar olgun ve samimi olabildiğimiz için; kendi kendimize, adil olduğumuzu gösterebilmenin tek yoludur.

Ahkâm kesmek; empati sahibi olmayan insanların çok çabuk düştüğü bir yanılgıdır. İnce ayrıntılar düşünülmeden sadece ben diyen insanların gözü kara sözleridir. Ahkâm kesici karşıdakinin bu konuda / bir konuda fikri olmadığı fikrinden yola çıkarak başlar konuşmaya…
Bir eksiklik göstergesi, bir kompleks yumaklığı, bir “ben ben ben'cilik”tir…

Asabi ahkâmcı iyice işin içinden çıkamayacak hale gelince, kişisel saldırılarda bulunur.  Bunu acemi ahkâmcılar yapar. Prof. ahkâmcılar, sinirlerini kişilere değil nesnelere yöneltir. Bardak kırar, leblebi ezer, bade süzer. Rezil olmaktan utandığı noktada ortaya hemen Foucault, felsefe, kişisel gelişim gibi konulardan giriş yapar…
Ahkâm kesmek; bencilliğin ve özellikle ukalalığın dik alasıdır.

Oturduğu yerden sürekli eleştirmek, yargılamak, ben demiştim demek, bir külahıma anlat tavırları, bana anlatma ben bunların hepsini gördüm geçirdim ukalalığı, empati yoksunluğu vs. hepsinin bileşkesidir.

Sorarlar adama, arkadaşım sen de hastasın ben de. Ben iyileşmek için bin çeşit ilaç almış, kaç alternatif yönteme başvurmuşken, ben sonuç başarısız da olsa o kadar çabalarken ve sen daha bunların bir tanesini bile henüz denememişken, denemeye zırnık cesaret gösterememişken bilmediğin şeyin nesini savunuyorsun bana.

Sen de bir uğraş bakalım bir çabala bakalım, yaşaması söylemesi kadar kolay oluyor muymuş?

Demek ki neymiş…

Ahkâm, kesilmeden önce, bir gece suda bekletilerek tuzundan arındırılmalıymış...

Biri bana şimdi tekrar 5 yaşında bir çocuğa anlatır gibi anlatsın lütfen bir insanın başka bir insan üzerindeki baskısının nedenini…

Ego denen şey kolay aşılamaz ise de dizginlenebilir…
Kanımca bu toplum huzurunun bir türlü tesis edilememesi önündeki en aşikâr çıkmazdır çünkü…

Sıradaki şarkı demiştik dimi; Peki peki anladık olur mu?